[isim]

[hayvan bilimi]

• Çinekoptan biraz büyük lüfer

[-i]

• Rengini sarıya çevirmek, sararmasına yol açmak

[isim]

• Sarmalamak işi

[-i]

• Bir şeyin sarkmasını sağlamak

  Kayığın bordasına oturup bacaklarını dışarı sarkıtan da vardır. - Salâh Birsel

[mecaz]

• Asmak, darağacına çekmek

[isim]

• Sarkık olma durumu

[isim]

• Yozgat iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

• Sarsalamak işi

[isim]

• Sarsak olma durumu

  Sarsaklığına tanık olduğumuz birini merhametsizce, akıllı geçinenleri hoyratça aşağılardık. - Elif Şafak

[sıfat]

• Sarılık olan (kimse)

[isim]

[bitki bilimi]

• Dikenli, tüylü, iki veya çok yıllık otsu bir bitki (Scolymus hispanicus)

[isim]

• Devecilik

[nesnesiz]

• Sarsma işine konu olmak

  Aniden hızla itildi kapı, şöyle bir sarsıldı çıngırak. - Elif Şafak

[mecaz]

• Güçsüz durumda kalmak

  Hastalıktan çok sarsıldı.

[mecaz]

• Beklenmedik bir olaydan çok etkilenmek

  Cemil Kâzım inanmak istemediği bir şüphe ile sarsılmıştı. - Mahmut Yesari

[zarf]

• Açıkça, apaçık, açıktan açığa

  Sarahaten acaba söylesem darılmaz mı? / Darılmak âdeti bilmem ki çapkının naz mı? - Orhan Seyfi Orhon

[isim]

[hayvan bilimi]

• Sazangillerden, büyük pullu, iri bir balık (Idus jesses)

[-e]

[-i]

• Sarma işini yaptırmak

  Eski kahverengi ayakkabılarını sardırdı, parasını ödeyip çıktı. - Yusuf Atılgan

[mecaz]

• Sürekli olarak bir konuyu düşünmek