[isim]

• Sararmak işi

[isim]

• Sarı olma durumu

  Bir ütü sarartısına benzer bir sarılıkta, gri renkteydi. - Sait Faik Abasıyanık

[-e]

• Aşağıya doğru uzamak veya uzanmak

  Oluklardan kol gibi buzlar sarkıyordu. - Tarık Buğra

[argo]

• Karşı cins ile ilişki kurmayı veya arkadaş olmayı istemek

[halk ağzında]

• Yolunu uzatmak, uğramak

[-i]

• Birdenbire ve güçle kımıldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek

  Kalkın bakalım diye çocukların karyolalarını sarsıyorlardı. - Çetin Altan

[mecaz]

• Zarar verecek yolda etkilemek

  Her hadisenin rüzgârı onun gergin sinirlerini derin derin sarsmıştır. - İbrahim Alâeddin Gövsa

[isim]

• Sarı olma durumu

  Yalnız, yüzümün sarılığını, hâlsizliğimi babamdan nasıl saklayacağım? - Aka Gündüz

• Sarı renk

[tıp]

• Derinin, dokuların ve organizmadaki sıvıların sarı bir renk almasıyla beliren hastalık, karaciğer yangısı, hepatit

[tıp]

• Derinin sarı renk aldığı bir hastalık belirtisi

[isim]

• Sarılmak işi

  İlk büyük kanlı paylaşım sona ermiş, yaralar sarılmaya çalışılıyordu. - Erendiz Atasü

[isim]

• Sarınmak işi

[sıfat]

• Başına sarık sarmış olan, sarığı olan

  Ak sakallı, hırçın bakışlı sarıklı ihtiyarın karşısında kasketleri ters dönmüş, minder üzerinde oturan on tane delikanlı gördüm. - Fikret Otyam

[isim]

[mecaz]

• Müslüman din adamı, hoca

[sıfat]

• Osmanlı Devleti'nde padişah sarayında bulunmuş olan (kadın)

  Fena değil, saraya gidecek, saraylı olacak. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• İstanbul iline bağlı ilçelerden biri

[sıfat]

• Sarılmış, burgulu

[isim]

• Belginlik

  Hazırladığınız raporlarınızda bu konuda hiçbir sarahat yok. - Osman Aysu

[isim]

• Sararma işi

[sıfat]

• Rengi sarıyı andıran, sarıya benzeyen, sarımtırak

  Sarımsı, pürüzsüz, meyve tazeliğinde teni meydana çıktı. - Cahit Uçuk

[isim]

• Sarp olma durumu