SABREYLEMEK Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler

SABREYLEMEK harflerini içeren 4 harfli 64 kelime bulunuyor. 4 harfli SABREYLEMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ABES7, BAKS7, EMAY7, SAYE7, YEME7, BARK6, BALE6, BERE6, BELA6, BEKA6, BERK6, ESME6, ESMA6, EYER6, KABE6, KEBE6, MARS6, MASK6, REYE6, SEMA6, SEME6, YELE6, YEKE6, ALEM5, AMEL5, AKSE5, ESER5, ERME5, ESRE5, EKME5, EMEL5, EMEK5, ELMA5, ELEM5, KLAS5, KREM5, KARS5, KASE5, KAME5, KESE5, KEME5, LAME5, MARK5, MERA5, MEKE5, MEAL5, MALE5, RAKS5, SELA5, SAKE5, SERE5, SERA5, SELE5, EREK4, ERKE4, ELEK4, KRAL4, KARE4, KALE4, KERE4, KELE4, LAKE4, LEKE4, REEL4

EREK

[isim]

  • Gerçekleştirmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye, maksat, hedef

    Onun metodunu uygulamakla araştırıcının varamayacağı erek yoktur. - Azra Erhat

Birleşik Kelimeler: erek bilimi

ERKE

[isim]

[fizik]

  • Enerji

[felsefe]

  • Pozitif bilimlerde iş başarma gücü, bir direnmeyi yenme gücü

ELEK

[isim]

  • Taneli veya un gibi toz durumunda olan şeyleri yabancı maddelerden ayıklamak veya incesini kabasından ayırmak için kullanılan, tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmiş, gözenekli tel, kıl, bez vb.nden oluşan araç

    Evden bir elek getirilecek, eleğin kenarına bir sopa konup kaldırılacak. - Sait Faik Abasıyanık

Ata Sözleri ve Deyimler

  • elekten geçirmek

Birleşik Kelimeler: norton eleği

KRAL (Kelime Kökeni: Sırpça)

[isim]

  • En yüksek devlet otoritesini, bütün devlet başkanlığı yetkilerini kalıtım veya soylularca seçilme yoluyla elinde bulunduran kimse

    Norveç kralı.

[mecaz]

  • Herhangi bir alanda başkalarından üstün, başarılı olan kimse

    Satranç kralı.

[mecaz]

  • Çok başarılı ve zengin iş adamı

    Şimdiki adı konserve kralı olan birisi ile tanıştım. - Aka Gündüz

[sıfat]

[mecaz]

  • Üstün, çok iyi

    Firuzağa'da şirin, kutu gibi, manzarası çok kral bir çatı katına taşındı. - Attila İlhan

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kraldan çok kralcı olmak
  • krallara layık

Birleşik Kelimeler: taçsız kral

KARE (Kelime Kökeni: Fransızca carré)

[isim]

[matematik]

  • Kenarları ve açıları birbirine eşit olan dörtgen, dördül, murabba

[sıfat]

  • Bu biçimde olan

    Kare masa.

  • İskambil oyunlarında aynı türden dört kâğıdın bir araya gelmesi

    Kare as. Kare kız.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ...-in karesi
  • karesini almak

Birleşik Kelimeler: kare kare, karekök, birimkare, kilometrekare, metrekare, tamkare

KALE (Kelime Kökeni: Arapça ḳalʿa)

[isim]

[tarih]

  • Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen

    Onu kalenin yanındaki küçük mezarlığa, bir zeytin ağacının yanına gömdüler. - Halikarnas Balıkçısı

  • Satranç tahtasının dört köşesine dikilen, tahtanın bir tarafından diğer tarafına kadar düz olarak boş hanelerde gidebilen kale biçiminde taş

[mecaz]

  • Genellikle bir düşüncenin savunulduğu, sürdürüldüğü yer

[spor]

  • Takımla oynanan bazı top oyunlarında topun sokulmasına çalışılan yer

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kale gibi
  • kaleyi içinden fethetmek

Birleşik Kelimeler: kale bedeni, kalebent, kale çizgisi, kale vuruşu, uçankale

[isim]

  • Denizli iline bağlı ilçelerden biri
  • Malatya iline bağlı ilçelerden biri

KERE (Kelime Kökeni: Arapça kerre)

[isim]

  • Kez, yol, defa, sefer

    Bir kere düştün mü ne arayan olur ne soran! - Burhan Felek

Birleşik Kelimeler: bin kere, bir kere, kırk kere, milyon kere, otuz kere, yüz kere

KELE

[isim]

[halk ağzında]

  • Boğa, tosun

Ata Sözleri ve Deyimler

  • keleye çekmek

LAKE (Kelime Kökeni: Fransızca laqué)

[sıfat]

  • Lak ile cilalanmış

    Yaldızlı beyaz lake karyolasının yanındaki koltukta dadısı uyukluyordu. - Cahit Uçuk

LEKE (Kelime Kökeni: Farsça leke, lekke)

[isim]

  • Kirliliği gösteren iz

    Adi madenî kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir leke ile kirletirdi. - Abdülhak Şinasi Hisar

  • Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan farklı renk

    Kuyruğunun ucu ile alnının orta yerinde beyaz lekeler vardı. - Ömer Seyfettin

[biyoloji]

  • Vücudun herhangi bir yerinde oluşan değişik renk

[mecaz]

  • Yüz kızartacak durum, namussuzluk, kara, şaibe

    Kendi vicdanında kendi durumunu düzeltmek, geçmişin lekesini yıkamak istiyordu. - Halide Edip Adıvar

[gök bilimi]

  • Güneş, ay, yıldız veya herhangi bir gezegenin parlak yüzeyinde görülen karanlık bölüm

Ata Sözleri ve Deyimler

  • leke etmek
  • leke getirmek
  • leke olmak
  • leke sürmek

Birleşik Kelimeler: Güneş lekeleri, güneş lekesi, sandık lekesi

REEL (Kelime Kökeni: Fransızca réel)

[sıfat]

  • Gerçek

ÂLEM (Kelime Kökeni: Arapça ʿālem)

[isim]

[gök bilimi]

  • Evren
  • Dünya, cihan

    İnsan âlemde, hayal ettiği müddetçe yaşar. - Yahya Kemal Beyatlı

  • Aynı konu ile ilgili kimseler
  • Bu kimselerin uğraşlarının bütünü

    Geçen kışın tiyatro, cambazhane âlemlerini uzun uzun tasvir ediyordu. - Osman Cemal Kaygılı

  • Belli bir grupraki canlıların bütünü

    Hayvanlar âlemi.

  • Durum ve şartlar

    Evlilik âlemi.

[zamir]

  • Herkes, başkaları

    Bu yaptığından dolayı âleme rezil oldun.

  • Ortam, çevre

    Fakat onun Türk ve Müslüman dostları hep alafranga ve zengin bir âlemde yaşarlardı. - Halide Edip Adıvar

  • Kendine özgü birçok niteliği bulunan şey
  • Farklı davranış içinde bulunan kimse

[mecaz]

  • Eğlence

    O gün evde iki gün önceki araba âlemlerini düşünüyordu. - Osman Cemal Kaygılı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • âleme verir talkını (veya telkini), kendi yutar salkımı
  • âlemin ağzı torba değil ki büzesin
  • âlemi var mı?
  • âlem yapmak

Birleşik Kelimeler: bir âlem, cümle âlem, devriâlem, dış âlem, dünya âlem, el âlem, harcıâlem, ibretiâlem, içki âlemi, kibarlar âlemi, masal âlemi, oturak âlemi, rakı âlemi

[isim]

  • Bayrak
  • Minare, kubbe, sancak direği vb. yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs, ayça

[mecaz]

  • Simge

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alem olmak

AMEL (Kelime Kökeni: Arapça ʿamel)

[isim]

  • Yapılan iş, edim, fiil

[din bilgisi]

  • Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları

[mecaz]

  • İshal

Birleşik Kelimeler: aksülamel

AKSE (Kelime Kökeni: Fransızca accès)

[isim]

[tıp]

  • Hastalık nöbeti, kriz

Birleşik Kelimeler: kalp aksesi

ESER (Kelime Kökeni: Arapça es̱er)

[isim]

  • Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt

    Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir. - Yahya Kemal Beyatlı

  • Yayın, kitap, yapıt

    Bütün özlediğim eserlerle bir kütüphane yapabilsem artık yapılacak bir iş kalmayacak. - Halit Ziya Uşaklıgil

  • İz, işaret, im

    Yüzünde biraz önceki elemden, kızgınlıktan, çaresizlikten eser yoktu. - Ayşe Kulin

  • Soyut kavramlarda belirti

    Acaba, bir yolunu bulup bir talih eseri olarak gidemez miydik? - Azra Erhat

Ata Sözleri ve Deyimler

  • eser kalmamak

Birleşik Kelimeler: eser miktarda, esericedit, başeser, edebî eser, neveser, şaheser, tarihî eser, yazma eser, sanat eseri, saz eseri, tesadüf eseri, eski eserler