[sıfat]

• Aydınlık, ışıklı, parlak

  Mehtap bize bir nurlu avize gibi gelirdi. - Abdülhak Şinasi Hisar

[mecaz]

• Saygı uyandıran

[sıfat]

• Birleşiminde klor bulunan

  Klorlu su.

[sıfat]

• Onuru olan veya onurunu üstün tutan, şerefli, gururlu

  O onurlu ve soğukkanlı adam, gözlerini açarak daha çok şey öğrenmek için çırpınıyordu. - Reha Mağden

[sıfat]

• Storu bulunan

  Pencerelerinde storlu mavi perdeler vardı. - Ömer Seyfettin

[sıfat]

[halk ağzında]

• Hastalıklı, dertli

[isim]

• Tekirdağ iline bağlı ilçelerden biri

[sıfat]

• Güçlü, kuvvetli, şiddetli

  Zorlu bir yağmur.

• Tuttuğunu koparan, baskı yapabilecek ölçüde güçlü (kimse)

  Ne zorlu bir amir olduğunu daha ilk gününden belli etti. - Haldun Taner

• Zor, güç yapılan

  Millî Mücadele'nin bazı zorlu safhalarında onun âdeta, işlere seyirci kalır gibi bir kayıtsız, ilgisiz duruşu olurdu ki... - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

• Zorbalık yapan

[sıfat]

• Kusuru olan

[sıfat]

• Motorla çalışan

  Fethi Bey'in çift kanatlı, tek motorlu uçağı ile uçuşunu izledik. - Necati Cumalı

[sıfat]

• Uskuru olan

[sıfat]

• İçinde billur bulunan

  Billurlu kaya.

• Bol ışıklı, pırıl pırıl parlayan (yer)

  Peri saraylarını andıran süslü ve billurlu gazinolar... - Ömer Seyfettin

[sıfat]

• Yaman, adamakıllı, dehşetli

  Çorbaya herkesten önce daldığı için annesinden sunturlu bir azar işitiyor. - Attila İlhan

[halk ağzında]

• Gösterişli, görkemli

  Nasıl, şimdi sizin falcıların içinde de böyle sunturlusu var mı? - Osman Cemal Kaygılı

[sıfat]

• Basuru olan, hemoroitli

[sıfat]

• Küsuru olan

[sıfat]

• Bilinçli

  Şuurlu bir anlayışla olmaksızın, ben de ister istemez aynı havaya kapılmıştım. - Falih Rıfkı Atay

[sıfat]

• İzni olan