PIHTILAŞMA Harflerini İçeren 3 Harfli Kelimeler

PIHTILAŞMA harflerini içeren 3 harfli 31 kelime bulunuyor. 3 harfli PIHTILAŞMA kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Pıhtılaşma ile başlayan 3 harfli kelimeler. İçinde Pıhtılaşma olan 3 harfli kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

HAP11, PAH11, ŞIP11, ŞAP10, ŞAH10, MIH9, HAM8, PIT8, TIP8, AŞI7, ALP7, AHA7, HAL7, HAT7, LAP7, MAŞ7, PAL7, PAT7, ŞAM7, ŞAT6, ŞAL6, TAŞ6, AMA4, LAM4, MAT4, MAL4, TAM4, ATA3, ALA3, ALT3, TAL3

ATA

[isim]

  • Baba
  • Dedelerden ve büyükbabalardan her biri

    Ey kız gözüme huri görünürsün / Atan sevmez seni benden ziyade - Karacaoğlan

  • Kişinin geçmişte yaşamış olan büyükleri

Ata Sözleri ve Deyimler

  • atadan babadan görmek
  • ata dostu oğla mirastır
  • atalar çıkarayım der tahta, döner dolaşır gelir bahta
  • atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar
  • ata malı mal olmaz, kendin kazanmak gerek
  • atasını tanımayan Allah'ını tanımaz

Birleşik Kelimeler: atabey, ataerki, ata lira, atasarısı, atasözü

ÂLÂ (Kelime Kökeni: Arapça aʿlā)

[sıfat]

  • İyi, pekiyi, daniska

    Beni Konya Lezzet Lokantası'na götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti. - Halide Edip Adıvar

Birleşik Kelimeler: arşıâlâ, ne âlâ, pekâlâ, dik âlâsı

[sıfat]

  • Karışık renkli, çok renkli, alaca

    Ala kilim eskimiş.

[isim]

  • Alabalık

[halk ağzında]

  • Açık kestane renginde olan, ela (göz)

[isim]

[halk ağzında]

  • Kekliğin boynundaki siyah halka

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz

Birleşik Kelimeler: alabacak, alabalık, alabaş, alaçam, ala gün, alakarga, ala sulu, alatav, dağ alası, deniz alası, göl alası

ALT

[isim]

  • Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı

    Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor. - Ziya Osman Saba

  • Bir nesnenin tabanı

    Ayağındaki altları nalçalı koca bahçıvan kunduraları ile ona yetişmesi imkânsızdı. - Osman Cemal Kaygılı

  • Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen bölümü

    Altına sandalye çekmek.

  • Bir şeyin yere yakın bölümü
  • Birine göre daha aşağı mevkide olan kimse, madun

[sıfat]

  • Sınıflamalarda ikinci derecede olan

    Alt sınıf. Alt cins. Alt takım.

[sıfat]

  • Birkaç şeyden aşağıda olan

    Yeleğinin alt düğmesi iliklenmemiş. - Haldun Taner

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alt değirmen güçlü akar
  • alt etmek
  • altı alay üstü kalay
  • altı kaval, üstü şişhane (veya şeşhane)
  • altına etmek (veya kaçırmak)
  • altına imza atmak
  • altına imza koymak
  • altında kalmak
  • altında kalmamak
  • altından çapanoğlu çıkmak
  • altından girip üstünden çıkmak
  • altından kalkamamak
  • altını çizmek
  • altını değiştirmek
  • altını ıslatmak
  • altını kapatmak
  • altını kısmak
  • altını üstüne getirmek
  • altı tutmak
  • altı yaş olmak
  • alt olmak
  • alt perdeden konuşmak
  • altta kalanın canı çıksın
  • altta kalmak
  • alttan almak
  • alttan güreşmek
  • altta yok üstte yok

Birleşik Kelimeler: alt alta, alt başlık, alt bölüm, alt cins, alt çene, alt deri, alt diş, alt dudak, alt familya, alt geçit, alt gerilim, alt güverte, alt hava yuvarı, alt ırk, alt karşıt, alt kat, alt katman, alt kavuşum, alt kurul, alt sınıf, alt şube, alt tabaka, alt takım, alt tarafı, alt tür, altüst, alt yanı, altyapı, alt yazı, alt yazıcı, altı üstü, alttan alta, ayakaltı, bardakaltı, başaltı, baş altı, bayrakaltı, bilinçaltı, dam altı, denizaltı, deniz altı, deri altı, dilaltı, dil altı bezleri, ev altı, gözaltı, göz altı, hasıraltı, kahvaltı, kapıaltı, kaymakaltı, koltuk altı, köprüaltı çocuğu, Kubbealtı, kulak altı bezi, merdiven altı, normalaltı, rüzgâraltı, silahaltı, su altı, şuuraltı, topaltı, toprak altı, üst deri altı, yastıkaltı, yemekaltı, yeraltı, yer altı, el altında, el altından

TAL (Kelime Kökeni: Fransızca thalle)

[isim]

[biyoloji]

  • Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşama ve büyüme organı

ÂMÂ (Kelime Kökeni: Arapça aʿmā)

[sıfat]

  • Görme engelli

[bağlaç]

  • Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma, lakin, velakin

    Para kazanmayı hiç sevmiyordu ama hesapsız harcamaya bayılıyordu. - Necati Cumalı

  • Uyarma veya şartlı bir ifade niteliğinde olan bir cümleyi, başka bir cümleye bağlamaya yarayan bir söz

    Fala inanmam ama fırsat bulursam baktırmadan da yapamam. - Kemal Tahir

  • Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki cümleyi onun sebebi durumunda olan cümleye bağlayan bir söz

    Gerçi yeni nesil, eskiyi öğrenmekte bir fayda görmüyor ama ben gene de yazayım. - Burhan Felek

  • Bir yargıyı veya bir buyruğu pekiştirmek için de kullanılan bir söz

    Güzel ama güzel bir söz söyledi.

  • Bazen dikkati çekmek için cümlenin sonuna getirilen bir söz

    Gerçi vekillerden bazıları yerli yerinde duruyordu ama! - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ama ne
  • aması maması yok!
  • aması var

LÂM (Kelime Kökeni: Arapça lām)

[isim]

  • Arap alfabesinin yirmi üçüncü harfinin adı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • lâm elif çevirmek (veya çizmek)
  • lâmı cimi yok

[isim]

  • Mikroskopta incelenecek maddelerin üzerine konulduğu dar, uzun cam parçası
  • Dar, çok ince metal parça

MAT (Kelime Kökeni: Farsça māt)

[isim]

  • Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • mat etmek
  • mat olmak

Birleşik Kelimeler: şah mat

[sıfat]

  • Parlak olmayan, donuk

Birleşik Kelimeler: ipek matı

MAL (Kelime Kökeni: Arapça māl)

[isim]

  • Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü

    Mal vardı, mülk vardı. At vardı, araba vardı. - Ömer Seyfettin

  • Büyükbaş hayvan

    Boz atlar yağız değildi artık; mallar erimiş, zayıflamıştı. - Nezihe Araz

[ticaret]

  • Alınıp satılabilen her türlü ticaret eşyası, emtia

[mecaz]

  • Bayağı, aşağılık, kötü kimse

    Onun ne mal olduğunu bilirim.

[argo]

  • Esrar

[kaba konuşmada]

  • Orospu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • mal adama hem dost hem düşmandır
  • mal bulmuş Mağribî gibi
  • mal canı kazanmaz, can malı kazanır
  • mal canın yongasıdır
  • mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan
  • mal edinmek
  • mal etmek
  • malı götürmek
  • malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür
  • malın iyisi boğazdan geçer
  • malı ongun olanın adı angın olur
  • mal kaldırmak
  • mal kapatmak
  • mal meydanda
  • mal olmak
  • mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi
  • mal yapmak

Birleşik Kelimeler: mal beyanı, mal bildirimi, mal birliği, mal canlısı, mal mülk, mal sahibi, mal sandığı, mal varlığı, malın gözü, anamal, ara mal, başmal, beytülmal, fason mal, kabzımal, mirî mal, resülmal, sermaye mal, tapon mal, dünya malı, hırsız malı, işporta malı, ithal malı, mezat malı, orta malı, sıra malı, vakıf malı, yerli malı, ikame mal

TAM (Kelime Kökeni: Arapça tāmm)

[sıfat]

  • Eksiksiz, kesintisiz

    Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım. - Aka Gündüz

  • Bütün, tüm
  • En elverişli, en uygun

[zarf]

  • Tıpkı

    Tam istediğim gibi davrandın.

[zarf]

  • O sırada, o anda

    Tam mağazaya girecekken arkadaşım çağırdı.

[mecaz]

  • Gerçek, kusursuz

    Reşit Galip tam bir idealist gibi öldü. - Orhan Seyfi Orhon

[mecaz]

  • Ehliyetli, yetkin

[isim]

[argo]

  • Amerikan doları

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tam adamına çatmak
  • tam adamını bulmak (veya adamına düşmek)
  • tam gelmek (veya olmak)
  • tam maaşla tekaüt (veya emekli)
  • tam üstüne basmak

Birleşik Kelimeler: tam açı, tam algı, tam altın, tam anlamıyla, tam asalak, tam bakım, tam bilet, tam bölen, tam ekmek, tam er, tam gaz, tam gün, tam kafiye, tamkare, tam manasıyla, tam mesai, tam not, tam otomatik, tam pansiyon, tam sayı, tam sırası, tam siper, tamtakır, tam tamına, tam tarife, tam yol, aklı tam ayar, ortak tam bölen, tamı tamına

ŞAT (Kelime Kökeni: Fransızca chatte)

[isim]

[denizcilik]

  • Sığ sularda ağır yükleri taşımak için kullanılan, altı düz bir çeşit tekne

    Bordadan aşağı şatlara inip torbaları şata bırakarak eli boş geri dönüyor. - Zeyyat Selimoğlu

ŞAL (Kelime Kökeni: Farsça şāl)

[isim]

  • Genellikle Hindistan'da dokunan, özel motifleri olan değerli bir yün kumaş

    Genç kadın, yün şalını başına almışken çıkardı. - Reşat Enis

  • Kadınların omuzlarını örtmek için kullandıkları geniş atkı

    Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı / Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı - Yahya Kemal Beyatlı

Birleşik Kelimeler: şal kuşak, şal örneği

TAŞ

[isim]

  • Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde

    Kireç taşı. Oltu taşı.

[sıfat]

  • Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş
  • Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme
  • Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme

    Tophane yukarılarında taştan bir binada oturuyordu. - Sait Faik Abasıyanık

  • Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli cevher

    Bu küpenin taşları o kadar temiz değil.

  • Dama, domino vb. oyunlarda kullanılan metal, kemik, plastik veya tahta parçalardan her biri

[tıp]

  • Bazı organların içinde, özellikle idrar kesesi vb.nde oluşan, türlü biçim ve hacimdeki katı madde

[jeoloji]

  • Bazı kütlelerden kopan veya koparılan parça

[mecaz]

  • Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz

Ata Sözleri ve Deyimler

  • taşa çekmek
  • taş atıp kolu yorulmamak
  • taş atmak
  • taş attın da kolun mu yoruldu?
  • taşa tutmak
  • taş çatlasa
  • taş çıkarmak (veya çıkartmak)
  • taş düşürmek
  • taş gibi
  • taşı gediğine koymak
  • taşın altına elini koymak
  • taşı ölçeyim
  • taşı sıksa suyunu çıkarır
  • taşı toprağı altın olmak
  • taş kesilmek
  • taş kırdırmak
  • taş koymak
  • taşlar yerine oturmak
  • taş sürmek
  • taş taş üstünde bırakmamak
  • taş yağar kıyamet koparken
  • taş yerinde ağırdır

Birleşik Kelimeler: taş arabası, taş bademi, taş balığı, taş baskı, taş basmacı, taş basması, taş bebek, taş bilimi, taş böceği, Taş Devri, taş dolgu, taş döşeme, taş ekmek, taş fırın, taş iliği, taş kafa, taş kalpli, taş kömürü, taş küre, taş levreği, taş mantarı, taş nanesi, taş ocağı, taş pamuğu, taş plak, taş pudra, taşsarımsağı, taş tahta, taş toprak, taş uykusu, taş yağı, taş yuvarı, taş yürekli, aktaş, beştaş, buzul taş, Cilalı Taş Devri, dağ taş, damla taş, dikili taş, dokuztaş, kayağan taş, kesme taş, laciverttaş, moloz taş, pamuk taşı, püskürük taş, sesli taş, tektaş, üçtaş, yalancı taş, yaprak taş, Yontma Taş Devri, alçı taşı, alüminyum taşı, anahtar taşı, Ankara taşı, aşı taşı, atlama taşı, ayna taşı, bakır taşı, balgam taşı, bileği taşı, binek taşı, böbrek taşı, cehennem taşı, çakıl taşı, çakmak taşı, dama taşı, damla taşı, değirmen taşı, denek taşı, denge taşı, diş taşı, dolan taşı, Eskişehir taşı, etek taşı, fal taşı, gaz taşı, göbek taşı, gök taşı, göz taşı, Hacıbektaş taşı, hava taşı, hece taşı, inci taşı, işitme taşı, Kadıköy taşı, kaldırım taşı, kan taşı, kapak taşı, katran taşı, kaymak taşı, kaynaç taşı, kazan taşı, kilit taşı, kilometre taşı, kil taşı, kireç taşı, kösele taşı, köşe taşı, kum taşı, litografya taşı, lüle taşı, malı taşı, Malta taşı, meteor taşı, mezar taşı, mihenk taşı, mola taşı, musalla taşı, Necef taşı, ocak taşı, oksidiyon taşı, Oltu taşı, paket taşı, pamuk taşı, panzehir taşı, parke taşı, ponza taşı, raspa taşı, sabır taşı, sabun taşı, sadaka taşı, satranç taşı, Seylan taşı, sınır taşı, sünger taşı, süt taşı, şap taşı, şimşek taşı, temel taşı, teslim taşı, ustura taşı, uzay taşı, üzengi taşı, yada taşı, yağ taşı, yağmur taşı, yapı taşı, yılan taşı, yıldız taşı, zımpara taşı

AŞI

[isim]

[kimya]

  • Birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen, o hastalığın mikrobuyla hazırlanmış eriyik
  • Bu eriyiğin uygulanması

    Çiçek aşısı. Kolera aşısı. Tifo aşısı.

  • Bir ağacın dalı veya gövdesi üzerine, aynı familyanın daha iyi bir türünden alınan dal, göz, tomurcuk vb. parçaları kaynaştırma işi
  • Bu yolla eklenen parça

[sıfat]

  • Aşılı (bitki)

    Sana yeni aşı güllerimi göstereceğim. - Aka Gündüz

Ata Sözleri ve Deyimler

  • aşı olmak (veya vurulmak veya yapılmak)
  • aşı vurmak (veya yapmak)

Birleşik Kelimeler: aşı boyalı, aşı boyası, aşı kâğıdı, aşı taşı, çatal aşı, kakma aşı, karma aşı, yarma aşı, çiçek aşısı, göz aşısı, kalem aşısı, yaprak aşısı

ALP

[sıfat]

  • Yiğit, kahraman

Birleşik Kelimeler: alperen, alpyıldızı

AHA

[edat]

[halk ağzında]

  • İşte

    Bizim köy aha şuracıkta!