ORANTISIZLIK Harflerini İçeren 7 Harfli Kelimeler

ORANTISIZLIK harflerini içeren 7 harfli 49 kelime bulunuyor. 7 harfli ORANTISIZLIK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

SIZILTI14, SIZINTI14, ANITSIZ13, AKILSIZ13, ISTAKOZ13, KOLASIZ13, KINASIZ13, KIZILTI13, ORANSIZ13, SARIKIZ13, SAKIZLI13, TOKASIZ13, TANISIZ13, ZIRILTI13, ANIZLIK12, AZINLIK12, KIZARTI12, KAZINTI12, KARTSIZ12, OZANLIK12, KISINTI11, KISITLI11, SIRITIK11, SINIRLI11, SIKINTI11, ZIRTLAK11, ASIRLIK10, ASKINTI10, ALTINSI10, KIRINTI10, KASITLI10, KASINTI10, NASIRLI10, SIRTLIK10, SATILIK10, SARILIK10, SARIKLI10, SALINTI10, SAKIRTI10, SAKINTI10, KANITLI9, KARINLI9, KALINTI9, KARINTI9, LAKIRTI9, NOKTALI9, ORTALIK9, SIRTLAN9, TORNALI9

KANITLI

[sıfat]

  • Kanıtla gösterilmiş, müdellel

KARINLI

[sıfat]

  • Karnı olan
  • Karnı büyük ve çıkıntılı olan

KALINTI

[isim]

  • Artıp kalan şey, bakiye
  • Eski çağlardan kalmış şehir veya yapı, ören, harabe

    Efes, Bergama'nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne. - Necati Cumalı

  • İz, işaret

[mecaz]

  • Bir toplum, kültür, uygarlık vb.nden artakalan şey

    Bu babacan, filozof ve hazırcevap insanlar kuşağı, tükenen bir görgü devrinin son kalıntıları gibidir. - Haldun Taner

KARINTI

[isim]

[denizcilik]

  • Anaforlarda oluşan çevrinti
  • Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga

LAKIRTI

[isim]

  • Söz, laf

    Birdenbire kesildi halkın lakırtıları / Korku içinde durdu tavla şakırtıları - Enis Behiç Koryürek

[mecaz]

  • Boş söz, dedikodu, laf

    Lakırtıdır o, aldırma!

Ata Sözleri ve Deyimler

  • lakırtı ağzından dökülmek
  • lakırtı çıkarmak
  • lakırtı etmek
  • lakırtısı ağzında kalmak
  • lakırtısı mı olur?
  • lakırtısını etmek
  • lakırtı taşımak
  • lakırtıya boğmak
  • lakırtıya tutmak
  • lakırtı yetiştirmek
  • lakırtıyı ağzına tıkamak
  • lakırtıyı ezip büzmek
  • lakırtıyı kesmek

Birleşik Kelimeler: lakırtı ebesi, lakırtı kavafı, pis lakırtı

NOKTALI

[sıfat]

  • Nokta konmuş olan, üstünde noktalar olan

    Kırmızı noktalı basma.

Birleşik Kelimeler: noktalı delik, noktalı virgül

ORTALIK

[isim]

  • Bulunulan yer, çevre

    Ortalık karanlık, bizi kimse görmez, merak etme. - Peyami Safa

  • İçinde bulunulan, yaşanılan ev, oda vb. yer

    Artık benim gündelikle çamaşıra, ortalık temizlemeye gitmemden başka çare kalmadı. - Halide Edip Adıvar

  • Yeryüzünün görünen bölümü, çevre, etraf

    Ortalıkta güneş olmadığı, hava yine bulutlu olduğu hâlde, tatlı bir aydınlık vardı. - Sait Faik Abasıyanık

  • Soyut anlamda yaşanan ortam

    Bu neşe ortalığa sirayet etti. - Peyami Safa

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ortalığı ... götürmek (veya almak)
  • ortalığı birbirine katmak
  • ortalığı gürültüye (veya patırtıya) vermek
  • ortalığı kırıp geçirmek
  • ortalık ağarmak
  • ortalık düzelmek
  • ortalık kararmak
  • ortalık karışmak
  • ortalık sütliman olmak
  • ortalık yatışmak

Birleşik Kelimeler: ortalık yer

SIRTLAN

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Sırtlangillerden, genellikle leşle beslenen, etçil, postu benekli bir hayvan, yeleli kurt (Hyaena)

TORNALI

[sıfat]

  • Tornada işlenmiş
  • Tornalanmış parçalarla yapılmış

    Tornalı masa.

ASIRLIK

[sıfat]

  • Yüzyıllık

ASKINTI

[sıfat]

  • Başkalarının sırtından geçinen (kimse)

[argo]

  • Karşı cinsi rahatsız eden (kimse)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • askıntı olmak

ALTINSI

[sıfat]

  • Altını andıran, altına benzeyen, altın gibi, altınımsı

KIRINTI

[isim]

  • Bir şeyden ayrılan küçük parça, parçacık

    Beyaz etekliğindeki ekmek kırıntılarını kuşlara serper. - Sait Faik Abasıyanık

[halk ağzında]

  • Kurumak için kesilip yerde bırakılan odun

[mecaz]

  • Küçük kalıntı

[mecaz]

  • Eser, iz, belirti

Birleşik Kelimeler: kırıntı külte, ekmek kırıntısı

KASITLI

[sıfat]

  • İsteyerek, bilerek yapılan, maksatlı

    Bu yüzden İstanbul'un, perde perde sis ardına çekilmekteki ısrarını, kasıtlı bir husumet, kendisine yöneltilmiş bir hakaret gibi algıladı. - Elif Şafak

KASINTI

[isim]

  • Giyeceği daraltmak veya kısaltmak için yapılan eğreti dikiş

    Bu kolun kasıntısını sökmeli.

[mecaz]

  • Büyüklenme, kurum, gurur

[sıfat]

[mecaz]

  • Büyüklenen, gururlanan ve bunu davranışlarıyla belli eden (kimse)