[zarf]

• Göz önünde, meydanda

  Bir delikanlıyla flört edince hemen adınız dolaşmaya başlardı ortalıkta. - Ahmet Ümit

[-i]

• Ortasını bulmak, ortasına varmak

  İşi ortaladık.

[spor]

• Futbolda topu kale ağzındaki arkadaşlarına havadan göndermek

  Sol açık topu güzel ortaladı.

[-i]

• Ölçmek, hesaplamak, hesap etmek

• Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak hüküm vermek, tahmin etmek

• Karşılaştırmak, kıyaslamak

[-i]

[-le]

• Eşit tutmak

[isim]

• Öz eleştiri

  Dostun bana otokritiğini yap, dedi, ben de kendimi eleştirdim durdum. - Azra Erhat

[sıfat]

• Emretme, yaptırma gücüne sahip olan (kimse), otoriter

  Gruba yaklaşan Saniye Hanım otoriteli bir duruşla söze karıştı. - Peyami Safa

[-i]

• Bir şeyin ağırlığını yaklaşık olarak anlayabilmek için elle yoklamak

[mecaz]

• Gereğinden çok övmek veya ilgi göstermek, koltuklamak, pohpohlamak

[sıfat]

• Onların olan, onlarla ilgili olan

[isim]

• Otlatılmak işi

[nesnesiz]

• Gemi rüzgâr alan tarafa dönmek

[isim]

• Oksitlemek işi, yükseltgeme

[isim]

[kimya]

• Yağların yoğunluğunu ölçmeye yarayan sıvıölçer

[isim]

• Onurlanmak işi, şereflenme, teşerrüf

[isim]

[müzik]

• Birlik notanın on altıda biri uzunluğunda nota

[nesnesiz]

• Onarma işine konu olmak, onarma işi yapılmak

  Bir duvar onarılır öteki çöker, ardından dam akardı. - Lâtife Tekin

[isim]

• Erzincan iline bağlı ilçelerden biri