[sıfat]

• Kanadı olan

  Senelerden beri leylek görmüyorum. Hatta bu kanatlı yaz seyyahlarının son senelerde İstanbul'a rağbetleri az. - Ahmet Haşim

[isim]

• Yemek pişirilip satılan yer, aşevi, restoran

  Galata lokantalarının yemekleri üzerine tetkikler yapmaya başlamış. - Ahmet Rasim

[halk ağzında]

• Aşçı

[sıfat]

• Nokta konmuş olan, üstünde noktalar olan

  Kırmızı noktalı basma.

[isim]

• Bisiklette hareketi arka tekerleğe ulaştıran dişli takımı

[isim]

[denizcilik]

• Geminin ve bağlı bulunduğu limanın adı yazılan, düz veya az yuvarlak kıç bölüm

[sıfat]

• İlgisiz

  Yüzündeki gülümseyiş geçti, yeniden lakayıt, uzak ve donmuş hâlini takındı. - Sait Faik Abasıyanık

[zarf]

• İlgisiz bir biçimde

  Kız, kendini mümkün olduğu kadar sakin, lakayıt gösterebilmek için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır. - Esat Mahmut Karakurt

Ata Sözleri ve Deyimler

• lakayıt kalmak

[sıfat]

[eskimiş]

• Yakışıksız, hoş olmayan

  Başka kızların böyle nalayık hâllerde bulunması senin için bir mazeret değildir kızım. - Reşat Nuri Güntekin

[isim]

• Dadılık

  Osman Efendi tayalık vazifesini üstüne almıştı. - Ercüment Ekrem Talu

[sıfat]

• Yanağı olan

  Halil al yanaklı, ürkek gözlü, köse bir simitçidir. - Sait Faik Abasıyanık

• Yan yüzeyinde şişkinlik olan (lastik)

[sıfat]

• Herhangi bir sayıda yatağı olan, yatak alabilen

  Hancı beni dört yataklı odada bırakarak çekildi. - Sait Faik Abasıyanık

• İçinde aktığı yer derin olan

  Yataklı ırmak.

[isim]

• Yataklı vagon

[isim]

• Aralarında anlaşma bulunan taraflardan, kimselerden biri

[isim]

• Anlatma işi

  Hocanın sorusuyla annesinin anlatışı karşısında yalnızlığının dipsizliğini bir kere daha ölçmüştü. - Necip Fazıl Kısakürek

[sıfat]

• Alışkın

[isim]

• Konya ilinden olan kimse

[isim]

• Kanatma işi