NİFAKÇILIK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

NİFAKÇILIK harflerini içeren 5 harfli 38 kelime bulunuyor. 5 harfli NİFAKÇILIK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

LAFÇI15, KILIF13, FİNAL11, FİLAN11, İNFAK11, NİFAK11, ÇIKIK10, ÇIKIN10, KILIÇ10, AÇLIK9, AKÇIL9, ÇIKAK9, ÇIKAN9, ÇANLI9, ÇAKIL9, ÇAKIN9, ÇALIK9, ÇALKI9, KAÇLI9, KAÇIK9, KALIÇ9, KAKIÇ9, LAÇIN9, LAKÇI9, LAÇİN8, KINLI7, KINIK7, KILIK7, ANLIK6, AKLIK6, KANIK6, KANLI6, KALIN6, KALIK6, KİKLA5, LAKİN5, NAKLİ5, NAKİL5

KİKLA

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Lapinagillerden, güzel renkli, 50 santimetre uzunluğunda bir balık (Labrus berggylta)

LAKİN (Kelime Kökeni: Arapça lākin)

[bağlaç]

  • Ama

    Halis bir şiir fena okunabilir lakin sahte bir şiir iyi okunamaz. - Yahya Kemal Beyatlı

  • Ancak

NAKLÎ (Kelime Kökeni: Arapça naḳlī)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Taşıma ile ilgili olan
  • Nakle dayanan, anlatılan, söylenen (gerçek)

Birleşik Kelimeler: naklî mazi

NAKİL (Kelime Kökeni: Arapça naḳl)

[isim]

  • Bir yerden alıp başka bir yere iletme, aktarma, taşıma, geçirme, aktarım
  • Göç, taşınma

    İşte, nakil masrafı da avucumda, diyerek otuz lirayı saydı. - Sermet Muhtar Alus

  • Anlatma, söyleme, hikâye etme
  • Bir görevden başka bir göreve atanma, tayin
  • Yazı veya resmin aynısını başka bir şeyin üzerine yapma, kopya etme
  • Başka dilden bir eseri kendi diline çevirme, tercüme etme

Birleşik Kelimeler: nakil aracı, nakil vasıtası, nakledilmek, nakletmek, naklettirmek, bitki nakli, kan nakli, organ nakli

[sıfat]

[eskimiş]

  • Taşıyan, aktaran, geçiren
  • Anlatan, hikâye eden

[fizik]

  • İletken

ANLIK

[sıfat]

  • Kısa süren, bir an içinde olan, enstantane

    Beni hatırlatıyor, benimle olmayı anlık bir duygu hâlinde olsa da istiyor muydu? - Tarık Buğra

  • Bir anda oluşan, gelişen, spontane

[isim]

[ruh bilimi]

  • Duyu ve iradeden ayrı olarak düşünülen bilme yetisi

[isim]

[ruh bilimi]

  • Anlama gücü, usa vurma, yargılama, müdrike, entelekt

Birleşik Kelimeler: bir anlık

AKLIK

[isim]

  • Ak olma durumu

    Ocaktan aklığını yitirmiş bir bezle döndü, yeni gelenin masasını sildi. - Rıfat Ilgaz

  • Kadınların makyaj için yüzlerine sürdükleri beyaz bir sıvı, düzgün

Birleşik Kelimeler: yüz aklığı

KANIK

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Kanaatkâr
  • Tokgözlü

KANLI

[sıfat]

  • Kan bulaşmış

    Öldürdüğü güzele ağlayan bu katilin / Elleri kanlı fakat gözyaşları temizdi - Enis Behiç Koryürek

  • Kanı olan
  • Kan dökülmesine neden olan

    Bu savaş çok kanlı olacak, beyler. - Tarık Buğra

  • İsteyerek kan dökmüş olan (kimse), hunriz, katil
  • Kanlanmış olan

    Kanlı göz.

[isim]

  • Kan davasında taraf olan kimse

    Oğlumun kanlısı Abbas kâfiri değil, oğlumun kanlısı Esme'dir. - Yaşar Kemal

[tıp]

  • Kanı yoğun olan, demevi

    Kanlı adam.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kanlı gömlek gizlenemez
  • kanlısı olmak
  • kanlı yaş (veya yaşlar) dökmek

Birleşik Kelimeler: kanlı ishal, kanlı bıçaklı, kanlı canlı, kanlı katil, ağırkanlı, delikanlı, serinkanlı, sıcakkanlı, soğukkanlı

KALIN

[sıfat]

  • Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı

    Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

  • Enli ve gür (kaş)
  • Yoğun, akıcılığı az olan

    Kalın bir sis tabakası.

  • Etli, dolgun

    Dudakları kalın, yüzü ergenlik içinde... - Memduh Şevket Esendal

  • Pes (ses)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kalın incelene kadar ince süzülür

Birleşik Kelimeler: kalın bağırsak, kalın kafa, kalın ses, kalın ünlü, kalın yağ, ensesi kalın

[isim]

[halk ağzında]

  • Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık

    Babam senden çok mu istedi kalını? - Halk türküsü

[isim]

  • Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü

KALIK

[sıfat]

[halk ağzında]

  • Kalmış, artmış
  • Eskimiş
  • Evlenme çağı geçmiş, evde kalmış (kız)
  • Eksik, noksan

KINLI

[sıfat]

  • Kını olan, bir kınla sarılı olan

[isim]

[bitki bilimi]

  • Kını çok gelişerek bağlı bulunduğu sapı az veya çok saran yaprak

KINIK

[isim]

[tarih]

  • Oğuz Türklerinin yirmi dört boyundan biri

[isim]

  • İzmir iline bağlı ilçelerden biri

KILIK

[isim]

  • Bir kimsenin giyinişi, dış görünüşü, üst baş

    Delikanlı kopuklar, kılıklarından, giyinişlerinden belli oluyorlar. - Memduh Şevket Esendal

[halk ağzında]

  • Bir kimsenin resmi, fotoğraf

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kılığa bürünmek
  • kılığına girmek
  • kılıktan kılığa girmek

Birleşik Kelimeler: kılık kıyafet

LÂÇİN

[isim]

  • Çorum iline bağlı ilçelerden biri

AÇLIK

[isim]

  • Aç olma durumu

    Açlıktan gözümüz dönmüştü. - Azra Erhat

[mecaz]

  • Kıtlık

[mecaz]

  • Aşırı istek içinde bulunma

    Öğrenme konusundaki yorulmayan açlığımı karşılayan bir okuldaydım. - Ayla Kutlu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • açlığını bastırmak (veya gidermek veya öldürmek)
  • açlık çekmek
  • açlık ile tokluğun arası yarım yufka
  • açlıktan gözü (veya gözleri) dönmek (veya kararmak)
  • açlıktan imanı gevremek
  • açlıktan nefesi kokmak
  • açlıktan ölmek
  • açlıktan ölmeyecek kadar

Birleşik Kelimeler: açlık grevi, açlık sınırı, açlık kan şekeri, gözü açlık, karnı açlık