MUTLAKİYET Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

MUTLAKİYET harflerini içeren 6 harfli 24 kelime bulunuyor. 6 harfli MUTLAKİYET kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

LİTYUM10, TALYUM10, YUTMAK10, MALİYE9, MAİYET9, YİTMEK9, YEMLİK9, AKLİYE8, MUTLAK8, MAKULE8, MAKTUL8, TUTMAK8, TAKYİT8, TAKİYE8, İKAMET7, MAKTEL7, TUTKAL7, TEKMİL7, TEMLİK7, KALİTE6, TAKLİT6, TELAKİ6, TEKİLA6, TELTİK6

KALİTE (Kelime Kökeni: Fransızca qualité)

[isim]

  • Nitelik

    Bizde de Türk edebiyatı ne kadar millî kaynaklara gitmiş ise kalite bakımından o kadar yükselmiştir, denilebilir. - Mehmet Kaplan

Birleşik Kelimeler: kalite çemberleri, kalite kontrolü, kalite riski

TAKLİT (Kelime Kökeni: Arapça taḳlīd)

[isim]

  • Belli bir örneğe benzemeye veya benzetmeye çalışma, öykünme

    Her memleket başkalarının yeniliklerini taklit ile başladığı intizama kendisinin eskiliklerini tahkik ile nihayet verir. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

  • Birinin davranışlarını, konuşmasını tekrarlayarak eğlenme

    Hele taklitleri? Kadın taklidi, Arap taklidi hepsini birbirinden güzel yapıyordu. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Benzetilerek yapılmış şey, imitasyon

Ata Sözleri ve Deyimler

  • taklidini yapmak
  • taklit etmek

Birleşik Kelimeler: taklit mobilya

TELAKİ (Kelime Kökeni: Arapça telāḳī)

[isim]

[eskimiş]

  • Buluşma, kavuşma

TEKİLA (Kelime Kökeni: İngilizce tequila)

[isim]

  • Sert bir Meksika içkisi

TELTİK

[isim]

[halk ağzında]

  • Yanlış, hata

İKAMET (Kelime Kökeni: Arapça iḳāmet)

[isim]

  • Bir yerde oturma, eğleşme

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ikamete memur edilmek
  • ikamet etmek

MAKTEL (Kelime Kökeni: Arapça maḳtel)

[isim]

[eskimiş]

  • Cinayet işlenen yer

TUTKAL

[isim]

  • Deri, kıkırdak vb. hayvansal maddelerden elde edilen, katılaşıp sertleşme özelliğiyle tahta, kâğıt vb. yapıştırmaya yarayan madde

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tutkal gibi

Birleşik Kelimeler: tutkal şerbeti, ince tutkal, plastik tutkal, balık tutkalı, boncuk tutkalı, glüten tutkalı, kaurit tutkalı, kazein tutkalı, lastik tutkalı

TEKMİL (Kelime Kökeni: Arapça tekmīl)

[isim]

[eskimiş]

  • Tamamlama, bitirme

[sıfat]

  • Bütün, tüm

    O bana Ahmet Midhat Efendi'nin tekmil kitaplarını sattı. - Hüseyin Cahit Yalçın

[sıfat]

  • Eksiksiz

[zarf]

  • Tamamıyla

    Yaşlılar tekmil Türkçe konuştukları hâlde yeni yetişenler hiç Türkçe bilmiyorlar. - Hamdullah Suphi Tanrıöver

[askerlik]

  • Tekmil haberi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tekmil almak
  • tekmil olmak
  • tekmil vermek

Birleşik Kelimeler: tekmil haberi

TEMLİK (Kelime Kökeni: Arapça temlīk)

[isim]

[eskimiş]

  • Mülk olarak verme

[hukuk]

  • Bir hakkın diğer bir kimseye geçirilmesi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • temlik etmek

Birleşik Kelimeler: temlikname

AKLİYE (Kelime Kökeni: Arapça ʿaḳliyye)

[isim]

[eskimiş]

[tıp]

  • Akıl hastalıkları ile ilgili hekimlik kolu

    Akliye hekimi.

  • Akıl hastalıkları ile ilgili hastane bölümü

[felsefe]

[toplum bilimi]

  • Akılcılık

MUTLAK (Kelime Kökeni: Arapça muṭlaḳ)

[sıfat]

  • Salt

    Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum. - Halide Edip Adıvar

[felsefe]

  • Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık

[zarf]

  • Kesinlikle

    Hele hükümdar liyakatsizse böyle bir murakabeye mutlak ihtiyaç vardır. - Cemil Meriç

Birleşik Kelimeler: mutlak değer, mutlak mera, mutlak nem, mutlak sıcaklık, mutlak sıfır

MAKULE (Kelime Kökeni: Arapça maḳūle)

[isim]

[eskimiş]

  • Çeşit

[felsefe]

[mantık]

  • Ulam

MAKTUL (Kelime Kökeni: Arapça maḳtūl)

[sıfat]

  • Öldürülmüş, öldürülen

Ata Sözleri ve Deyimler

  • maktul düşmek (veya olmak)

TUTMAK

[-i]

  • Elde bulundurmak, ele almak

    Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. - Ömer Seyfettin

  • Ele geçirmek, yakalamak

    Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. - Ömer Seyfettin

  • Avlamak

    Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz. - Refik Halit Karay

  • Yanında bulundurmak, alıkoymak

    Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!

  • Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek

    Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir. - Sait Faik Abasıyanık

  • Kaplamak

    Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir. - Tarık Buğra

  • Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak

    Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları. - Sait Faik Abasıyanık

  • Denetimi ve yetkisi altına almak
  • Desteklemek, birinden yana çıkmak
  • Benimsemek, beğenmek

    Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır. - Tarık Buğra

  • Gereğini yapmak, yerine getirmek

    Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.

  • Uygun gelmek, çelişmez olmak

    Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu. - Reşat Nuri Güntekin

  • Kapatmak, sarmak
  • Hizmetine almak veya kiralamak

    Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim. - Peyami Safa

  • Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek

    Yapıyı geniş tuttu.

  • Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak

    Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak. - Memduh Şevket Esendal

  • Ulaşmak, varmak

    Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor. - Sermet Muhtar Alus

  • Para toplamı ...-e varmak, değeri olmak

    Aldığım şeyler bin lira tuttu.

[halk ağzında]

  • Uğramak

    Vapur İzmir'i tutmayacakmış.

  • Herhangi bir durumda bulundurmak

    Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor. - Haldun Taner

  • Varsaymak, farz etmek

    Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

[-i]

  • Hedef olarak almak

    Taşa tutmak.

[-e]

[-i]

  • Alacağa veya vereceğe saymak

    On bin lirayı borcunuza tuttum.

[-e]

[-i]

  • Yaklaştırmak

    Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar. - Abdülhak Şinasi Hisar

  • Kullanmak

    Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.

  • Bağlamak

    Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım. - Bekir Sıtkı Erdoğan

[nesnesiz]

  • Beklenen sonucu vermek

    Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez. - Şevket Rado

[nesnesiz]

  • İş görebilmek

    Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona. - Tarık Buğra

[nesnesiz]

  • Sürmek, zaman almak

    Bu iş iki saat tuttu.

[nesnesiz]

  • Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak

    Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.

  • Bir şeyi kullanması için uzatmak

    Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır. - Tarık Buğra

  • Sunmak

    Konuklara şeker tutmak.

  • İşgal etmek
  • İzlemek

    Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız. - Refik Halit Karay

  • Bırakmamak

    Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu. - Peyami Safa

  • Sarmak, bürümek

    Hey başları duman tutmuş dağlar, hey! - Halk türküsü

  • Asılmak, kuvvetlice sarılmak

    Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş. - Peyami Safa

  • Bir kimsenin yerini almak

    Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek
  • Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak

    Kapıyı açık tutmayın.

  • Bir yerde kalmasını sağlamak
  • Bir sanat eseri geniş ilgi görmek

    Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim. - Cahit Uçuk

  • Biriktirmek, tasarruf etmek

    Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene. - Memduh Şevket Esendal

  • Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj
  • Başlamak

    Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi. - Falih Rıfkı Atay

  • Bir şey düşünmek

    Herkes aklından bir sayı tutsun.

[spor]

  • Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tut kelin perçeminden
  • tut ki
  • tuttuğu altın olsun
  • tuttuğu dal elinde kalmak
  • tuttuğunu koparmak

Birleşik Kelimeler: tutçek, vurtut, çultutmaz, yantutmaz