MANTIKÇA Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

MANTIKÇA harflerini içeren 5 harfli 39 kelime bulunuyor. 5 harfli MANTIKÇA kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ÇIKMA10, ÇAKIM10, KAMÇI10, AÇMAK9, ÇIKAN9, ÇITAK9, ÇATIK9, ÇATKI9, ÇAMAT9, ÇAKIN9, ÇAKMA9, ÇATMA9, KAÇMA9, MAÇKA9, TIKAÇ9, ÇANAK8, ÇANTA8, ÇATAK8, KAÇTA8, ATMIK7, KATIM7, MANTI7, TINMA7, TIKMA7, TANIM7, TAKIM7, ANMAK6, ATMAK6, AKMAN6, KANIT6, KANMA6, KATMA6, KAMAN6, MANAT6, MAKTA6, MAKAT6, TANIK6, TAKMA6, KANAT5

KANAT

[isim]

  • Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan organ

    Bir daldan hızla geçip gitti bir kuş kanadı / Sessizlik bir tüy gibi bir dakika sallandı / Pırıldadı bir ateş böceği sarmaşıkta - Halit Fahri Ozansoy

  • Balıklarda yüzgeç
  • Bir uçağın havada durmasını sağlayan taşıyıcı aerodinamik güçlerin etkilediği yatay yüzey
  • Kapı, pencere, dolap gibi dikine açılıp kapanan şeylerin kapağı

    Bir müddet kapı kanatlarının kenarlarını okşarcasına yokladı. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Yan, taraf

    Perde kanadı.

  • Meclis, parti vb. topluluklarda düşünce yönünden özellik gösteren taraflardan her biri

    Partinin sol kanadı.

  • Fırıldak biçiminde olan şeylerde kol

    Yel değirmeni kanadı.

    Pervane kanadı.

  • Angıç

[askerlik]

  • Savaş düzenindeki ordunun iki yanından her biri, cenah

    Ordunun sağ kanadı.

[spor]

  • Futbol, hentbol vb. takım oyunlarında hücum hattının sağ ve sol bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kanadı altına almak
  • kanat açmak
  • kanat alıştırmak
  • kanat çırpmak
  • kanat germek

Birleşik Kelimeler: çakırkanat, kın kanat, kızılkanat, sağ kanat, sarıkanat, yelkenkanat, burun kanadı, kazkanadı, kuşkanadı, pencere kanadı

ANMAK

[-i]

  • Birini veya bir şeyi akla getirerek sözünü etmek veya onu düşünmek, zikretmek, hatırlamak

    Onun bu fedakârlığını her yerde, her zaman minnetle anacağım. - Peyami Safa

[-i]

[-le]

  • Bir armağanla birinin gönlünü almak
  • Adlandırmak

    Onu, başka Tahirlerden ayırt etmek için `Temiz Tahir` diye anarlardı.

ATMAK

[-e]

[-i]

  • Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak

    Taşı suya atmak.

  • Bir şeyi yere doğru bırakmak
  • Bir kimsenin ilişiğini kesmek

[-e]

[nesnesiz]

  • Koymak

    Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. - Burhan Felek

  • Rastgele bir kenara koymak

[nesnesiz]

[-den]

  • Uzatmak

    Vapurdan iskeleye attılar.

  • Bir yerden başka bir yere taşımak

    Hazır araba varken eşyayı eve atalım.

[nesnesiz]

  • Sille, tokat vurmak

[nesnesiz]

  • Top, tüfek vb. silahları patlatmak

[nesnesiz]

  • Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak

    Ona üç kurşun attı, vuramadı.

[-e]

[nesnesiz]

  • Geri bırakmak, ertelemek

    Bu konunun tartışılmasını gelecek haftaya attılar.

  • Örtmek

    Sırtına bir şal attı.

  • Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek

    Suçu onun üzerine attılar.

[-i]

[-den]

  • Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak

[-i]

  • İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak

    Bu lüzumsuz eşyayı atmalı.

[-i]

  • Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek

    Şapka inkılabıyla fesi attık.

[-i]

  • Çıkarmak, dışarıya vermek

    Yabancı cisimleri vücut atar.

[-i]

  • Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak

    Köprüyü dinamitle attılar.

[-i]

  • Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak

    Pamuğu atmak.

[nesnesiz]

  • Çatlamak

[nesnesiz]

  • Yırtılmak

[-den]

  • Yapışık olduğu yerden ayrılmak

[nesnesiz]

  • Kalp, nabız vurmak, çarpmak

    Kalbi hızlı hızlı atıyor.

[-i]

  • Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak

    Sıcak basınca sırtındaki ceketi attı.

[-i]

[-den]

  • Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak

[-i]

  • Değerini eksiltmek

[nesnesiz]

  • Göndermek, yollamak

    Mektup atmak.

[-den]

  • Terk etmek

[argo]

  • Götürmek

    Gözüne kestirdiği erkeği tavlayıp resmen oraya atarmış. - Attila İlhan

[nesnesiz]

[argo]

  • Söylemek

    Gazel attı.

[nesnesiz]

[argo]

  • Yalan veya abartmalı söz söylemek

    Gene atmaya başladı.

[nesnesiz]

[argo]

  • Bilmeden, kestirerek söylemek

    Bilgi yarışmasında attı ama tutturamadı.

[nesnesiz]

[teklifsiz konuşmada]

  • İçki içmek

    Şimdi arzu buyrulursa dostluğumuzu takviye için şöyle bir iki kadeh atalım. - Nazım Hikmet

Ata Sözleri ve Deyimler

  • atıp (veya atmak) tutmak
  • atıyorum
  • atma Recep, din kardeşiyiz
  • atsan atılmaz, satsan satılmaz
  • attığı tırnağa değmemek
  • attığı tırnak kadar olamamak

Birleşik Kelimeler: füzeatar, kazaratar, kükürtatar, roketatar, atardamar

AKMAN

[sıfat]

  • Bozulmamış, saf, temiz

KANIT

[isim]

  • Bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda kanaat verici belge, delil, iz, argüman

    Kanıtı gazetenin ikinci sayfasındaki damızlık haberiydi. - Çetin Altan

[hukuk]

  • Anlaşmazlık konusu olan şeyde, yargıcın kanılarını oluşturan şey, delil

[mantık]

  • Sonurguya ulaşan bir uslamlamanın dayandığı gerçek, delil

KANMA

[isim]

  • Kanmak işi

KATMA

[isim]

  • Katmak işi, ilhak

[sıfat]

  • Katılmış, eklenmiş, ulanmış, munzam

[halk ağzında]

  • Kıldan veya yünden yapılmış ip

Birleşik Kelimeler: katma bütçe, katma değer vergisi, değer katma

KAMAN

[isim]

  • Kırşehir iline bağlı ilçelerden biri

MANAT (Kelime Kökeni: Rusça)

[isim]

  • Azerbaycan ve Türkmenistan para birimi

MAKTA (Kelime Kökeni: Arapça maḳṭaʿ)

[isim]

[eskimiş]

  • Kalem ucunu düzeltmeye yarayan kemikten yapılmış araç

    Bu tabakta kamış kalem, kalemtıraş, kalemi yarmaya ve ucunu düzeltmeye yarayan kemik makta vardır. - Refik Halit Karay

[edebiyat]

  • Divan edebiyatında gazelin veya kasidenin son beyti

[matematik]

  • Kesit

MAKAT (Kelime Kökeni: Arapça maḳʿad)

[isim]

  • Kıç

[anatomi]

  • Anüs
  • Minderli alçak sedir

    Babam gecelik entarisiyle makatta oturuyordu. - Cahit Külebi

  • Minder yüzü, minderin üzerine yayılan kumaş

TANIK

[isim]

  • Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit

    Aksini söyleyen bir tanık da çıkmamıştı. - Tarık Buğra

[hukuk]

  • Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tanık olmak

Birleşik Kelimeler: tanık tepe, yalancı tanık, görgü tanığı

TAKMA

[isim]

  • Takmak işi

[sıfat]

  • Gerçeğinin yerine konulan, eğreti, müstear

[sıfat]

[tıp]

  • Eksik bir organın yerini tutmak, bir organın sakatlığını örtmek amacıyla yapılan (organ veya parça), protez

Birleşik Kelimeler: takma ad, takma ayak, takma bacak, takma diş, takma isim, takma kirpik, takma kol, takma saç

ATMIK

[isim]

[halk ağzında]

  • Meni

Birleşik Kelimeler: atmık kanalı

KATIM

[isim]

  • Katma işi

    Koç katımı.

Birleşik Kelimeler: koç katımı