[-i]

• Düzenli bir biçimde ve hep aynı doğrultuda hareket ettirmek

  Sen yine anahtarını çıkar, salla, eğlendir. - Halide Edip Adıvar

• Uydurmak, kafadan atmak

• Sarsmak

[mecaz]

• Beklenmedik bir başarı kazanmak

  Seçimlerde Ankara'yı salladı.

[mecaz]

• Zor durumda bırakmak

[argo]

• Bir işi sürekli olarak başka bir zamana ertelemek, savsaklamak

  Ev sahibinin gözünü boyarım, kalan borcu bir müddet daha sallarım diyordu. - Sermet Muhtar Alus

[nesnesiz]

[argo]

• Vurmak, atmak

  Sokaktan geçen bir adam, bunları ayırdı, ikisine birer tokat salladı... - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

• sallamamak

[-i]

[halk ağzında]

• Budamak

[isim]

• Iskalamak işi

[isim]

[halk ağzında]

• Otlak

[isim]

• Ayıklamak işi

  Tepsiye üç ölçü pirinç koydu, pencere ışığında ayıklamaya başladı. - Oktay Rifat

[isim]

• Bir sıvıyı damla damla akıtmak için bir ucuna kauçuktan yapılmış başlık geçirilmiş, öbür ucu sivri, cam veya plastikten araç

• Bir yapıda çörtenleri ve dam oluklarını taşıyan yan duvar

• Bulaşık teknesinin yanına konulan ve yıkanmış kap kacağın sularını tekneye akıtan oluklu bölüm

[isim]

• Sıkılamak işi

[-i]

[halk ağzında]

• Seçmek

[halk ağzında]

[-de]

• Bir yerde uzun süre kalmak

  Gittiğin yerde yıllarsın, vaktinde dönmezsin.

[-i]

• Bir şeyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda bırakmak veya tutmak, dayamak

[mecaz]

• Dayandırmak

  Öyküsünü, annesiyle olan olaylara yaslar.

[isim]

• Almama, kabul etmeme durumu

[isim]

• Amasya ilinden olan kimse

[sıfat]

• İlgisiz

[sıfat]

[dil bilgisi]

• Damakla ilgili

[isim]

• Kıyılamak işi