[zarf]

• Tatlı dille, iyi davranışla

[zarf]

• Çok az ölçüde, çok az miktarda

  Muhabbet kantarla, alışveriş miskalle.

[isim]

• Şanlıurfa iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

[eskimiş]

• Ulaşım

• Bir şeyi bir yerden bir yere aktarma

[zarf]

[eskimiş]

• `Güle güle` anlamında kullanılan bir esenleme sözü

[isim]

• Karşılık verme, karşılama, karşılık

• Karşı gelme, başkaldırma

• Toplu yerlerde yüksek sesle hatim okunurken Kur'an okumasını bilenlerin gözleriyle Kur'an'ı takip etmesi, bilmeyenlerin dinlemesi

  Tevfik'in kızı selatin camilerine ramazanda mukabele için büyük ücretlerle çağrılıyordu. - Halide Edip Adıvar

[eskimiş]

• Karşılaştırma, karşılıklı yapılan okuma

Ata Sözleri ve Deyimler

• mukabelede bulunmak
• mukabele etmek
• mukabele okumak

[isim]

[eskimiş]

• Biçim değiştirme

  Hasan'ın gönlünü dolduran sevgi artık bir istihale devresine giriyor gibiydi. - Osman Cemal Kaygılı

[biyoloji]

• Başkalaşma

[jeoloji]

• Başkalaşım

Ata Sözleri ve Deyimler

• istihale etmek

[isim]

[eskimiş]

[felsefe]

• Kaderi inkâr ederek `kul, ettiklerinin yaratıcısıdır` diyen ve Tanrı'nın sıfatları konusunda sünnet ehlinden ayrılan bir felsefe

[zarf]

• Nispeten

  Bu üçüncü gidişimde Erzurum'u bir öncekine nispetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. - Ahmet Hamdi Tanpınar

[sıfat]

• Gelişigüzel

  Bu özü susma ile tanımlamak pek kişisel, rastgele bir yargı kurmak oluyor. - Nermi Uygur

[zarf]

• (ra'stgele) Seçmeden, iyisini kötüsünü ayırmadan, gelişigüzel, lalettayin

  Asılanları deniz kenarında, rastgele atıldıkları çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar. - Necip Fazıl Kısakürek

[zarf]

• Şaşkın bir biçimde

  Eğer mektubun muhtevası aynıyla vaki ise okuyucumun bu iki suali büyük bir hayretle sormakta hakkı var. - Nazım Hikmet

[isim]

[mimarlık]

• Eski kale ve saraylarda iki yanında korunma kuleleri bulunan anıtsal kapı

[isim]

[eskimiş]

• Değişim

Ata Sözleri ve Deyimler

• mübadele etmek

[zarf]

• Ağız tadıyla, keyifle

  Cezveyi sürüyor, fincana boşaltıyor, kahveyi afiyetle içiyordu. - Sait Faik Abasıyanık

[sıfat]

[eskimiş]

• Bütün, hep

  Artık yalnız bizim gazinoya değil, bilcümle barlara, gazinolara ve kahve ve sinemalara gidemez oldum. - Nazım Hikmet