[sıfat]

• Zeki

[sıfat]

• İlgili

[sıfat]

• Kanadı olan

  Senelerden beri leylek görmüyorum. Hatta bu kanatlı yaz seyyahlarının son senelerde İstanbul'a rağbetleri az. - Ahmet Haşim

[sıfat]

• Altısı bir arada, altı taneden oluşmuş

• Altı tane alabilen

  Altılık bir kutu.

• Düzinenin yarısı

[isim]

[halk ağzında]

• Kadınların alınlarına taktıkları altın veya gümüşten süs eşyası

• Yapılarda cephe süsü

[sıfat]

• Kanıtla gösterilmiş, müdellel

[isim]

• Artıp kalan şey, bakiye

• Eski çağlardan kalmış şehir veya yapı, ören, harabe

  Efes, Bergama'nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne. - Necati Cumalı

• İz, işaret

[mecaz]

• Bir toplum, kültür, uygarlık vb.nden artakalan şey

  Bu babacan, filozof ve hazırcevap insanlar kuşağı, tükenen bir görgü devrinin son kalıntıları gibidir. - Haldun Taner

[zarf]

[alay yollu]

• Sandığına göre, düşünüşüne göre, umduğuna göre, aklı sıra

  Bütün kadınlar gibi aklınca bu yolla kocasını zevksizlikle suçluyordu. - Ayla Kutlu

[sıfat]

• Alaca

  Türk kadınları alacalı bir ipek kumaş gibi köşeye birikmişlerdi. - Ömer Seyfettin

[sıfat]

• Kancası olan

[sıfat]

• Kalına yakın

  Amcam ise kıvırcık saçlı, biraz daha uzun, sağlam ve kalınca yapılı, yüz çizgileri çok güzel bir gençti. - Ayla Kutlu

[isim]

• Talan eden kimse

[isim]

• Taklacı güvercin

[mecaz]

• Dalavereci

[sıfat]

• Altı sayısının sıra sıfatı, sırada beşinciden sonra gelen

[isim]

• Altın alıp satan kimse

[isim]

• Lavanta çiçeğinden yapılan ispirtolu esans

  Bu el hafiften benzin, tütün ve bayıltıcı bir lavanta kokuyordu. - Nazım Hikmet