[isim]

• Kara ile suyun birleştiği yer

  Kandilli akıntısını geçiyoruz. İşte Küçüksu kasrı, kıyıda bembeyaz gülüyor. - Yusuf Ziya Ortaç

• Kenar, periferi

  Dere kıyısına sağlamca oturup çıplak ayaklarını suya daldırmış. - Erendiz Atasü

[denizcilik]

• Sahil

  Kıyılardan gelen rüzgârlar, denizin küçücük dalgacıklarıyla oynaşıyorlar. - Esat Mahmut Karakurt

[mecaz]

• Issız, tenha yer

Ata Sözleri ve Deyimler

• kıyıya atmak
• kıyıya çıkmak
• kıyıya vurmak

[isim]

[halk ağzında]

• Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, zulüm

[isim]

[halk ağzında]

• İğne, kalın yorgan iğnesi

• Çuvaldız

[isim]

• Kıyma işi

• Kıyılma biçimi

  Bu tütünün kıyımı iri.

• Görev yönünden kötü bir duruma sokma, haksızlığa uğratma

[isim]

• Sayanın kenarlarını sağlamlaştırmak ve güzelleştirmek için dikilen şerit biçimindeki parça

[isim]

• Kıyılmak işi

[isim]

• Kıyınmak işi

[isim]

• Açlık sebebiyle midede duyulan eziklik

  Midemde bir kıyıntı var.

• Herhangi bir sebeple vücutta duyulan kırıklık

• İnce ince doğranmış küçük parça

  Tahta kıyıntısı.

[isim]

• Kıyma işi

[nesnesiz]

• Ezilmiş veya kırılmış gibi bir duygu duymak

  Midem kıyındı. Vücudum kıyındı.

[isim]

• Kıyılamak işi

[nesnesiz]

• Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğranmak

  Tütün kıyıldı. Et kıyıldı.

• Kıyma işi yapılmak

  Zavallıya nasıl kıyıldı?

[sıfat]

• Herhangi bir biçimde kıyılmış olan

  İnce kıyımlı.

[nesnesiz]

• Kıyı boyunca gitmek

[sıfat]

• Kıyılacak kadar olan

  Bir kıyımlık tütün.