[-i]

[halk ağzında]

• Köklemek

• Fide, sebze veya asma çubuğunun ufaklarını köküyle çıkararak başka yere dikmek

[nesnesiz]

• Bitkide kök oluşmak, bitki kök salmak, kök tutmak

[mecaz]

• Köklü, temelli bir biçimde yerleşmek

  Türklük ülküsünün biraz daha köklendiğini, büyüdüğünü, yeşerdiğini duyarız. - Orhan Seyfi Orhon

[-i]

• Körelmesini sağlamak

• Dumura uğratmak

[mecaz]

• Yeteneğini kaybettirmek

[nesnesiz]

• Körleşmek

[-i]

• Keskinliğin azalmasına veya yitirilmesine sebep olmak

[mecaz]

• Değer ve yeteneklerinin yitirilmesine sebep olmak

[kimya]

• Potasyum elementinin simgesi

[isim]

• Körükleme işi, ajitasyon

  İçin için yanıp alevlenmeye doğru gitmekte de Enderun körüklemeleri yüzünden geri kalmadılar. - Necip Fazıl Kısakürek

[isim]

• Köşkerin yaptığı iş

[-i]

• Biri veya bir şey için olumsuz, aşağılayıcı, hoş olmayan sözler söylemek

  İsveçli doktorun suyu kötülemekteki asıl amacı, Viyana'da bir bira fabrikası açmak iznini elde etmekmiş. - Salâh Birsel

[nesnesiz]

• İnsanın sağlığı bozulmak

[nesnesiz]

• Nesnelerin niteliği bozulmak, kalitesi bozulmak

[isim]

• Kötülenmek işi

  Talihimize küseriz ama millî menfaat prensiplerinin bizim yüzümüzden kötülenmesini istemeyiz. - Falih Rıfkı Atay

[nesnesiz]

• Güçlü bir biçimde yerleşmek, yer etmek, kök salmak

  Nice yıl, cetlerimiz kökleşerek bir yerde, manevi varlığının resmini çizmiş havaya. - Yahya Kemal Beyatlı

[isim]

• Köleleşmek işi

[zarf]

• Gerçeklerden büsbütün habersiz olarak, gerçekleri görmeyerek

[nesnesiz]

• Kesmez, işlemez veya yararlanılmaz duruma gelmek

  Bıçak körleşti.

[mecaz]

• Değer, önem veya yeteneğini yitirmiş duruma gelmek

[nesnesiz]

• Hayvanın eş isteme dönemi gelmek