[nesnesiz]

• Kökeni olmak, kökene sahip bulunmak

[isim]

• Kösteklenmek işi

[-i]

• Hayvanın ayağına köstek vurmak

[mecaz]

• Bir işi yürümez duruma getirmek, engellemek

  Şiirin öz, hayal, duygu gücünü kösteklediğini sanır. - Salâh Birsel

[isim]

• Bilimde, dinde, siyasette kökten yenilikler yapma eğilimi, radikalizm

[felsefe]

• Ele alınan konunun temel nedenlerine, köklerine kadar inen düşünce biçimi, radikalizm

[felsefe]

• Yaşama biçimlerini, yaşama ilişkilerini eleştirip kökten değiştirme eğiliminde sonuna kadar giden görüş

[toplum bilimi]

• Kurulu düzenin temellerine yönelik toplumsal ve ekonomik değiştirmelerden yana olan tutum veya öğreti, radikalizm

[isim]

• Köklendirmek işi

[nesnesiz]

• Körükleme işine konu olmak veya körükleme işi yapılmak

[isim]

• Kökleştirmek işi

[isim]

• Kötümser olma durumu, karamsarlık, bedbinlik

  Bir kötümserlik bürümüş sizin içinizi. - Nurullah Ataç

[felsefe]

• Her şeyi en kötü yanından ele alan, her durumu karanlık gören ve hep en kötüyü bekleyen dünya görüşü, pesimizm, pesimistlik

[isim]

• Kösteklenme işi

[isim]

• Körleştirmek işi

[isim]

• Köklendirme işi

[nesnesiz]

• Yalvarıp yaltaklanarak aşağılık bir duruma düşmek

[isim]

• Kökleştirme işi

[isim]

• Köyleştirmek işi

[isim]

• Köstekleme işi