KOYULAŞMAK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

KOYULAŞMAK harflerini içeren 6 harfli 24 kelime bulunuyor. 6 harfli KOYULAŞMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

KOKMUŞ12, OLUŞMA12, YAŞMAK12, KOŞMAK11, MAŞUKA11, OYULMA11, OKŞAMA11, ULAŞMA11, KUŞLAK10, KUYMAK10, KOYMAK10, KAŞKOL10, OYLAMA10, YOKLUK10, YOLMAK10, KAYMAK9, OKUMAK9, YAKMAK9, KALOMA8, OKLAMA8, ULAMAK8, ALAKOK7, KALKMA7, KALMAK7

ALAKOK (Kelime Kökeni: Fransızca à la coque)

[isim]

  • Rafadan yumurta

    Sabahleyin kendisine bir alakok ziyafeti çekecekti. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

KALKMA

[isim]

  • Kalkmak işi

    Sabahları erken kalkmayı sevmeyen, gece geç yatan gececi kişilerdensiniz. - Tomris Uyar

KALMAK

[nesnesiz]

  • Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek

    Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. - Tarık Buğra

  • Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak

    Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. - Osman Cemal Kaygılı

[-de]

  • Konaklamak, konmak

    Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim. - Falih Rıfkı Atay

[-le]

  • Oturmak, yaşamak

    Tam beş sene benimle beraber kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

  • Eğleşmek
  • Hayatını sürdürmek, yaşamak

    O aileden bir bu çocuk kaldı.

  • Varlığını korumak, sürdürmek

    Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-de]

  • Oyalanmak, vakit geçirmek

    Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı. - Necati Cumalı

  • Sınıf geçmemek

    Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de.

[-de]

  • İşlemez, yürümez duruma gelmek

    Araba yarı yolda kaldı.

[-e]

  • İleriye atılmak, ertelenmek

    Mahkeme ayın on sekizine kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

[-de]

  • Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak

    Oda duman içinde kaldı.

[-de]

  • Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek

    Bugün iş maddesinde kaldık.

[-den]

  • Miras olarak geçmek

    Çiftlik ana babasından kalmış.

[-den]

  • Yapamamak

    Misafir geldi, gezmeden kaldık.

  • Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak

    Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına. - Haldun Taner

[-le]

  • Yetinmek

    Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı.

[-le]

  • Sınırlanmak

    Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı. - Atatürk

  • Herhangi bir durumu sürdürmek

[yardımcı fiil]

  • Olmak, herhangi bir durumda bulunmak

    Fatma'nın yemek çantası olmasaydı dün aç kalmıştık. - Falih Rıfkı Atay

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    Bakakalmak.

    Şaşakalmak.

    Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... den kalır yeri yok
  • ... ye kalsa (veya kalırsa)
  • kaldı ki

Birleşik Kelimeler: kala kala, geri kalmış

KALOMA (Kelime Kökeni: İtalyanca caloma)

[isim]

[denizcilik]

  • Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kaloma etmek (veya vermek)

OKLAMA

[isim]

  • Oklamak işi
  • Hedef noktaları dairesel olarak belirlenmiş nişan tahtasına küçük okların atılmasıyla oynanan bir oyun türü

ULAMAK

[-e]

[-i]

  • Eklemek, katmak, ilave etmek

KAYMAK

[isim]

  • Sütün veya yoğurdun yüzünde zar durumunda toplanan, açık sarı renkli, koyu yağlı katman, krema
  • Sütü yayvan kaplar içinde ve hafif ateşte tutarak elde edilen koyu, yağlı öz
  • Yağmur ve selden sonra toprağın üzerinde kalan özlü tabaka

[mecaz]

  • Bir şeyin en iyi ve seçkin bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kaymağını almak (veya yemek)
  • kaymağı seven mandayı yanında taşır
  • kaymak bağlamak (veya tutmak)
  • kaymak gibi

Birleşik Kelimeler: kaymakaltı, kaymak kâğıdı, kaymak tabakası, kaymak takımı, kaymak taşı, Afyon kaymağı, kireç kaymağı, nişadır kaymağı

[nesnesiz]

  • Düz, ıslak, donmuş veya kaygan bir yüzey üzerinde sürtünerek kolayca yer değiştirmek

    Sol tekerlekler küçük bir hendeğin içine kaydı. - Osman Cemal Kaygılı

  • Kaygan bir yüzey üzerinde birdenbire dengesini yitirmek
  • Durum değiştirmek
  • Anlamı değişmek

    Bazen kelimeler başka anlamlara kayar.

  • Kurtulmak
  • Yağışların etkisiyle toprağın alt tabakasının gevşemesi sonucu üst tabaka oynamak

[mecaz]

  • Görüş, düşünce veya tutumunu değiştirmek

[argo]

  • Cinsel ilişkide bulunmak

Birleşik Kelimeler: kaykaç, kaykay, sinekkaydı

OKUMAK

[-i]

  • Bir yazıyı meydana getiren harf ve işaretlere bakıp bunları çözümlemek veya seslendirmek

    Bana umutsuz bir sesle son raporları okudu. - Falih Rıfkı Atay

[nesnesiz]

  • Yazılmış bir metnin iletmek istediği şeyleri öğrenmek

    Gazete bile okumak istemiyorum. - Burhan Felek

[nesnesiz]

  • Bir konuyu öğrenmek için okulda, bir öğretmenin yanında veya yazılı şeyler üzerinde çalışmak, öğrenim görmek

    Çabuk dil öğrenmedi, okumak istemedi. - Halide Edip Adıvar

[nesnesiz]

  • Sesli olarak söylemek

    Salon boşalmaya başladı, biz şiirler okuyup dinliyoruz. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Bir şeyin anlamını çözmek

    Şifre okumak.

  • Hastalığı iyi edeceğini ileri sürerek okuyup üflemek, üfürükçülük etmek

[mecaz]

  • Bazı belirtilerle bir anlamı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak

    Yüzünü benden saklıyor. Niçin? Çehresinde, melalinde aşkının matemini okumayayım diye mi? - Ömer Seyfettin

[mecaz]

  • Değerlendirmek

[nesnesiz]

[argo]

  • Sövmek, küfretmek

[halk ağzında]

  • Bir yere çağırmak, davet etmek, okuntu göndermek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • okuyup üflemek

YAKMAK

[nesnesiz]

  • Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek

[-i]

  • Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak

    Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı. - Falih Rıfkı Atay

  • Ateşle yok etmek

    Çöpleri yakmak.

  • Işık vermesini sağlamak

    Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar. - Sait Faik Abasıyanık

  • Isı etkisiyle zarar vermek

    Eteği ütülerken yaktı.

  • Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek

    Biber ağzı yakar.

  • Yanıyormuş gibi bir etki yapmak

    Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler. - Falih Rıfkı Atay

  • Kurutmak, zarar vermek

    Fırtına ekinleri yakmıştı. - Sait Faik Abasıyanık

[nesnesiz]

  • Çok sıcak olmak

    Bugün güneş yakıyor.

  • Karartmak

    Güneşte vücudunu yaktı.

  • Çok üşütmek

    Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor.

[tıp]

  • Tedavi etmek amacıyla doku, damar vb. dağlamak

[mecaz]

  • Silahla vurmak

[mecaz]

  • Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek

    Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma. - Ömer Seyfettin

[mecaz]

  • Güçlü sevgi uyandırmak

[mecaz]

  • Zamanında kullanılmadığından hükmünü yitirmek

    Biletini ve tatilini yaktı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yakıp yıkmak

Birleşik Kelimeler: yakan top, yakar top

[nesnesiz]

  • Türkü, ağıt vb. düzenlemek, bestelemek

KUŞLAK

[isim]

[eskimiş]

  • Av kuşları bol olan yer

KUYMAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Mısır unu, tereyağı, peynir ve su ile yapılan bir yemek

KOYMAK

[-e]

[-i]

  • Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek

    Öteki elini doktorun omzuna koydu. - Sait Faik Abasıyanık

  • Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak

    Bu işe kimi koyacağız?

  • Bırakmak

    İçeri kimseyi koymuyorlar.

  • Katmak, eklemek

    Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir. - Salâh Birsel

  • İmza, tarih, adres yazmak
  • Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak

    Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor. - Ruşen Eşref Ünaydın

[nesnesiz]

  • Etkilemek, dokunmak

    Kendisinden yakışıklı ve ünlü olan bir adam için terk edilmiş olmak koyuyor olmalı ona. - İnci Aral

  • Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak

    Giderlerini iki ay içinde yerine koydu. - Necati Cumalı

  • Bırakmak, terk etmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • koy avucuma, koyayım avucuna
  • koyduğum yerde otluyor
  • koydunsa bul

Birleşik Kelimeler: dedikodu

KAŞKOL (Kelime Kökeni: Fransızca cache-col)

[isim]

  • Boyun atkısı, atkı

    Bir tanesi çenesine yün bir kaşkol bağlamış. - Sait Faik Abasıyanık

OYLAMA

[isim]

  • Oy kullanma işi

    Bir oylamada hakkım olan bir oyu bile bile esirgemiş, kırmıştı beni. - Necati Cumalı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • oylamaya geçmek
  • oylamaya koymak

Birleşik Kelimeler: güven oylaması, halk oylaması

YOKLUK

[isim]

  • Yok olma, bulunmama durumu, adem, ademiyet, fıkdan, gaybubet

    Bin bu derde, yokluğa ve tehlikeye rağmen, gönül avlayan bir Bursa baharı idi. - Tarık Buğra

[mecaz]

  • Fakirlik, yoksulluk

    Beni külfete sokma, şimdi ben yokluktayım. - Ahmet Kabaklı

[felsefe]

  • Hiçlik

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yokluk çekmek

Birleşik Kelimeler: yokluk eki, adam yokluğunda