[sıfat]

[halk ağzında]

• Kenarları girintili çıkıntılı olan

  Zeliha, elindeki son domatesi de doğrayıp kenarları kirtikli büyük bakır sahanın başından kalktı. - Orhan Kemal

[sıfat]

• Kertiği olan

  Ali bakırı çıkmış, kenarları kertikli bir sahanla getirdiği suyu anasının yanına koydu. - Orhan Kemal

[sıfat]

• Nazik, kibar, ince

  Acaba dünyada, bu ölçüden daha rikkatli, hassasiyetli ve hikmetli ne duydunuz? - Necip Fazıl Kısakürek

[sıfat]

• Herhangi bir niteliği, özelliği içeren, muhtevalı

  Bilimsel içerikli bir yazı

[isim]

• Kireç konulan yer

[sıfat]

• Kireci çok olan

  Kireçlik alan.

[isim]

• Terlik yapan veya satan kimse

[isim]

[felsefe]

• Gerçekliğin temeli olarak yalnızca tek bir ilkeyi benimseyen dünya görüşü, çokçuluk karşıtı, bircilik, monizm

• Gerçekliğin herhangi bir organ gibi bölünmez bir bütün olduğuna ve bağımsız parçaları bulunmadığına inanan öğreti, bircilik, monizm

[isim]

[gök bilimi]

• Tutulum

[sıfat]

• Çok kirli, çamura ve pisliğe bulaşmış

  Tertemiz yerlere kipkirli potinlerle dalar. - Mehmet Akif Ersoy

[sıfat]

• Herhangi bir nitelikte kirpiği olan

  Çukura batmış uzun kirpikli gözleriyle etrafına bakındı. - Nazım Hikmet

[bitki bilimi]

[hayvan bilimi]

• Üzerinde kirpik veya kirpiğe benzer uzantılar olan

  Kirpikli zar.

[isim]

• Sekreterlik, yazmanlık, kitabet

  Zaten nasıl oldu da Fakir Komitesi kâtipliğine girebildiniz. - Nazım Hikmet

[isim]

• Pötikare

[isim]

• Birbirine rakip olma durumu, rekabet

[sıfat]

• Siyasi görüş ve olaylardan habersiz veya onlara kayıtsız kalan

[sıfat]

[ticaret]

• Tutulu