[isim]

• Ana maddeleri yumurta, un ve şeker olan, içerisine kuru üzüm, kakao, fındık vb. konularak fırında pişirilen tatlı çörek

[argo]

• Aptal, bön, kolay aldatılabilen (kimse)

[ünlem]

• Keyifli bir durum anlatılırken `ne güzel, ne iyi` anlamlarında söylenen bir söz

  Oh! Keka! Efendi efendi, insan gibi yürüyoruz. - Nazım Hikmet

[sıfat]

[halk ağzında]

• Kekeme

[isim]

[bitki bilimi]

• Ballıbabagillerden, karşılıklı küçük yapraklı, beyaz, pembe, kırmızı başak durumunda çiçekleri olan ve çiçeği baharat gibi kullanılan, odunsu saplı, kokulu bir bitki (Thymus vulgaris)

  Bütün Çamlıca'yı bir kekik kokusu içinde duyardık. - Abdülhak Şinasi Hisar

[sıfat]

• Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan

[isim]

[hayvan bilimi]

• Sülüngillerden, güvercin büyüklüğünde, eti için avlanan, tüyü boz, ayakları ve gagası kırmızı renkte bir kuş (Perdrix)

  Keklik gibi taştan taşa sekerek / Gerdan açıp gelişini sevdiğim - Ruhsati

[mecaz]

• Alımlı, güzel kadın

Ata Sözleri ve Deyimler

• keklik gibi

[isim]

• Kekemelik

[sıfat]

• Üzerine veya içine kekik konulmuş olan

  Kekikli pirzola.

[sıfat]

• Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire söyleyen ve keserek konuşan, keke, kekeç

  Arabacı yirmi beş yaşlarında delişmen, dili biraz kekeme bir oğlan. - Memduh Şevket Esendal

[isim]

• Kekre olma durumu

[isim]

• Keklemek işi

[sıfat]

[halk ağzında]

• Kekeme

[isim]

• Kekelemek işi

[-i]

[argo]

• Kandırmak

[nesnesiz]

• Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak ve keserek konuşmak

  İhtiyar kadın hep çapaklanan gözlerini mendiliyle kurulayarak bir iki söz daha kekeledi. - Peyami Safa

[mecaz]

• Ne söyleyeceğini şaşırıp kelimeleri birbirine karıştırmak

  Bir şey söylemek istedim, bulamadım, kekeliyordum. - Refik Halit Karay