KAVAFİYE Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler
KAVAFİYE harflerini içeren 4 harfli 21 kelime bulunuyor. 4 harfli KAVAFİYE kelime türetme listesi ve kelime anlamları.
FAVA16,
AYAK
- Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü
- Bacak
-
Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri
İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var.
-
Vücudun belden aşağı bölümü
Ayağına bir pantolon çekti.
-
Yürüyüşün ağırlık veya çabukluk derecesi
Senin ayağınla köye akşama kadar varamayız.
- Basamak
- Futun küpü alınarak hesaplanan değer
- Mayalardan önce, makama uygun olarak çalınan veya söylenen beste
- Yarım arşın veya 30,5 santimetre uzunluğundaki ölçü birimi, kadem, fit, fut
- Göl ayağı
- Halk edebiyatında koşuklarda kısa yedekli dizeler
-
Halk edebiyatında uyak
Mânicilerin kafa yormadan buldukları ayaklar Cenap'ı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükler. - Salâh Birsel
-
Bir doğrunun başka bir doğruyu veya bir düzlemi kestiği nokta
Dikme ayağı.
- Karakucak ve yağlı güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş dereceden biri
- Altılı ganyanda yer alan her bir koşu
- Kömür ocaklarında kömürün çıkarıldığı galeri
Ata Sözleri ve Deyimler
- ayağa düşmek
- ayağa fırlamak
- ayağa kaldırmak
- ayağa kalkmak
- ayağı (veya ayakları) dolaşmak
- ayağı (veya ayakları) suya ermek
- ayağı alışmak
- ayağı almak
- ayağı düşmek
- ayağı düze basmak
- ayağı gitmemek
- ayağı ile gelmek
- ayağına (veya ayaklarına) kapanmak
- ayağına bağ olmak
- ayağına bağ vurmak
- ayağına çağırmak
- ayağına çelme takmak
- ayağına dolanmak (veya dolaşmak)
- ayağına düşmek
- ayağına geçirmek
- ayağına gelmek
- ayağına getirmek
- ayağına gitmek
- ayağına ip takmak
- ayağına kira istemek
- ayağına sağlık
- ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim?
- ayağına sıkmak
- ayağına üşenmemek
- ayağında donu yok, fesleğen ister (veya takar) başına
- ayağını (veya ayaklarını) altına almak
- ayağını (veya ayaklarını) öpeyim
- ayağını (veya ayaklarını) sürümek
- ayağını alamamak
- ayağını bağlamak
- ayağını çekmek
- ayağını denk almak
- ayağını denk basmak
- ayağını giymek
- ayağını kaydırmak
- ayağını kesmek
- ayağının (veya ayaklar) altında
- ayağının (veya ayaklarının) altını öpeyim
- ayağının altına almak
- ayağının altına karpuz kabuğu koymak
- ayağının bağını çözmek
- ayağının bastığı yerde ot bitmez
- ayağının pabucunu başına giymek
- ayağının pabucu olamamak
- ayağının tozu ile
- ayağının tozunu silmeden
- ayağının türabı olmak
- ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin
- ayağını tek almak
- ayağını vurmak
- ayağını yorganına göre uzat
- ayağı yerden kesilmek
- ayağı yürüten baştır
- ayak açmak (veya vermek)
- ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz
- ayak almak
- ayak atmak
- ayak atmamak
- ayak ayak üstüne atmak
- ayak basmak
- ayak basmamak
- ayak çekmek
- ayak değiştirmek
- ayak diremek
- ayaklar altına almak
- ayaklar baş, başlar ayak olmak
- ayakları geri geri gitmek
- ayaklarına (veya ayağına) kara su (veya sular) inmek
- ayaklarının (veya ayağının) ucuna basmak
- ayaklarını yerden kesmek
- ayakları üstünde durmak
- ayakları yere değmemek
- ayak sürümek
- ayak tutmak
- ayak uydurmak
- ayak üstünde olmak
- ayak vermek
- ayak yapmak
Birleşik Kelimeler: ayakaltı, ayak atışı, ayak bağı, ayakbastı, ayak bileği, ayak divanı, ayak hatası, ayak havlusu, ayak işi, ayak izi, ayakkabı, ayak keseri, ayak kirası, ayak oyunu, ayak perde, ayak satıcısı, ayak tabanı, ayaktakımı, ayak tarağı, ayak tedavisi, ayak tenisi, ayak teri, ayak topu, ayakucu, ayak ucu, ayaküstü, ayaküzeri, ayakyolu, ayağı bağlı, ayağı uğurlu, ayağı üzengide, ayağına çabuk, ağırayak, altıncı ayak, arka ayak, beşinci ayak, bir ayak evvel, birinci ayak, çatal ayak, dördüncü ayak, dört ayak, düzayak, giderayak, gömme ayak, ikinci ayak, kırkayak, önayak, ön ayak, sacayak, takma ayak, üçayak, üçüncü ayak, yalancı ayak, yalın ayak, yarım ayak, tepeden ayağa, danaayağı, domuzayağı, duvar ayağı, eli ayağı düzgün, göl ayağı, horozayağı, itayağı, kazayağı, kediayağı, kurtayağı, sacayağı, tavşanayağı, tavukayağı, turnaayağı, eline ayağına çabuk
KAYA
-
Büyük ve sert taş kütlesi
Yolun kenarındaki kayanın üstüne küfesini koydu. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu
- Kayaç
Ata Sözleri ve Deyimler
- kaya gibi
- kaya uçmazsa dere dolmaz
Birleşik Kelimeler: kaya balığı, kayabaşı, kaya güvercini, kaya hanisi, kaya horozu, kaya keleri, kaya lifi, kaya örümceği, kaya sansarı, kaya sarımsağı, kaya suyu, kaya tuzu, azmankaya, cam kaya, kesme kaya, kör kaya, mantar kaya, sapkın kaya, akınkayası, kömürkayası, kumkayası, sazkayası, tatlısu kayası
YAKA
-
Giysilerin boyna gelen, boynu çeviren bölümü
Paltosunun yakasını kaldırıp tenha caddeyi tutturdu. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
- Giysilerin boyna gelen bölümüne eklenen ve türlü biçimlerde olan parçası
-
Kıyı, kenar, taraf
Sokağın karşı yakasına geçtiler. - Memduh Şevket Esendal
- Eğik yerey
- Yapıların saçaklarında, suyun içeriye sızmasını önlemek için kiremidin altıyla oluk arasına konulan metal levha
- Semt
- Sahil
- Yelkenlerin kenar ve köşeleri
Ata Sözleri ve Deyimler
- yaka bir tarafta, paça bir tarafta
- yakadan atmak
- yakadan geçirmek
- yaka ısırmak
- yakası açılmadık
- yakasına (veya yakasından) asılmak (veya yapışmak)
- yakasına çökmek
- yakasına sarılmak
- yakasını bırakmamak
- yakasını kaptırmak
- yaka silkmek
- yakayı (veya yakasını) kurtarmak (veya sıyırmak)
- yakayı ele vermek
Birleşik Kelimeler: yaka kartı, yaka paça, balıkçı yaka, bisiklet yaka, degaje yaka, haydari yaka, karayaka, kayık yaka, sosis yaka, şapşal yaka, V yaka
AFAK (Kelime Kökeni: Arapça āfāḳ)
-
Ufuklar
Garp'ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar / Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var - Mehmet Akif Ersoy
AKVA
-
Bir tür sırmalı ve köstekli bıçak
Beline akva adı verilen som sırmalı ve köstekli bir bıçak takan kızlar ağası... - Salâh Birsel
FAİK (Kelime Kökeni: Arapça fāʾiḳ)
- Üstün, yüksek
KAFA (Kelime Kökeni: Arapça ḳafā)
- İnsan başı, ser
- Hayvanlarda genellikle ağız, göz, burun, kulak vb. organların bulunduğu vücudun en ön bölümü
- Çocuk oyunlarında kullanılan zıpzıp taşının veya cevizin büyük boyu
-
Mekanik bir bütünün parçası
Distribütör kafası.
-
Kavrama ve anlama yeteneği, zekâ, zihin, bellek
Kafasının faaliyetini fikirden ziyade işe vermiş. - Yahya Kemal Beyatlı
-
Görüş ve inançların etkisi altında beliren düşünme ve yargılama yolu, zihniyet
Kalbi ve kafasıyla daima yeni, daima genç kaldı. - Yusuf Ziya Ortaç
Ata Sözleri ve Deyimler
- kafa (veya kafasını) dinlendirmek
- kafa (veya kafasını) karıştırmak
- kafa (veya kafasını) şişirmek
- kafa (veya kafasını) ütülemek
- kafa (veya kafayı) çekmek
- kafa (veya kafayı veya kafasını) dinlemek
- kafa atmak
- kafa bulmak
- kafa cilalamak
- kafa eskitmek
- kafa göz yarmak
- kafa kafaya vermek
- kafa kalmamak
- kafa patlatmak
- kafa sallamak
- kafası (veya kafasına) takılmak
- kafası almamak (veya sarmamak)
- kafası bir dünya
- kafası bozulmak
- kafası bulanmak
- kafası dolmak
- kafası dönmek
- kafası dumanlanmak
- kafası durmak
- kafası düzelmek
- kafası ile oynamak
- kafası işlemek (veya çalışmak)
- kafası karışmak (veya allak bullak olmak)
- kafası kazan (gibi) olmak
- kafası kızmak
- kafasına dank etmek
- kafasına estiği gibi
- kafasına geçirmek
- kafasına girmek
- kafasına girmemek
- kafasına göre
- kafasına koymak
- kafasına sığmamak
- kafasına söz girmemek
- kafasına uymak
- kafasına vura vura
- kafasına vur, ekmeğini elinden al
- kafasına vurmak
- kafasından çıkarmak (veya atmak)
- kafasından geçirmek
- kafasında şimşek çakmak
- kafasında tutmak
- kafasını ezmek
- kafasını işletmek
- kafasını kaldırmak
- kafasını kaldırmamak
- kafasını kaşıyacak vakti olmamak
- kafasını kırmak
- kafasını kullanmak
- kafasını kurcalamak
- kafasının bir tahtası eksik (veya noksan) (olmak)
- kafasının dikine gitmek
- kafasının etini yemek
- kafasının kontağı atmak
- kafasını sarmak (veya açmak)
- kafasını sokmak
- kafasını taştan taşa çarpmak (veya vurmak)
- kafasını toplamak
- kafasını tütsülemek
- kafasını uçurmak
- kafasını vurmak
- kafası sarmamak
- kafası sersem sepet (olmak)
- kafası şişmek
- kafası yerinde olmamak
- kafası yerine gelmek
- kafa tutmak
- kafaya almak
- kafaya çıkmak
- kafa yapmak
- kafaya takmak
- kafayı (bir yere) vurmak
- kafayı bulandırmak
- kafayı bulmak
- kafayı çalıştırmak (veya işletmek)
- kafayı değiştirmek
- kafayı tütsülemek (veya dumanlamak)
- kafayı üşütmek
- kafayı yemek
- kafa yok!
- kafa yormak
Birleşik Kelimeler: kafa çıkışı, kafa dengi, kafa sesi, kafa işçisi, kafa kâğıdı, kafa koçanı, kafakol, kafatası, kafası boş, kafası bulutlu, kafası çatlak, kafası dumanlı, kafası iyi, kafası kıyak, kafası kontak, kafası küflü, kafası örümcekli, kafası tembel, kalın kafa, kurukafa, kuru kafa, taş kafa
KAFE
- İçecek ve hafif yiyeceklerin satıldığı, bazılarında kapı önlerinde oturacak yerlerin bulunduğu ayaküstü yiyecek yerleri
KÂFİ (Kelime Kökeni: Arapça kāfī)
-
Yeterli, yetecek ölçüde olan
Yalnız güzellik adi bir zevk kadını için bile kâfi değildir. - Hüseyin Cahit Yalçın
-
`Yeter, yetişir, artık istemez` anlamlarında bir seslenme sözü
Artık kâfi, yeter, illallah! - Sermet Muhtar Alus
Ata Sözleri ve Deyimler
- kâfi gelmek
KAVİ (Kelime Kökeni: Arapça ḳavī)
-
Dayanıklı, güçlü, zorlu olan
Türkler dünyanın en cesur, en asil, en kavi bir milleti idi. - Ömer Seyfettin
-
Sıkıca
Kavi tutun merdiveni.
K
- Potasyum elementinin simgesi
VAKA (Kelime Kökeni: Arapça vaḳʿa)
-
Olay, hadise
O kadar boşboğaz çocuk arasında da vakayı bir sır olarak saklamak güçtü. - Yahya Kemal Beyatlı
Birleşik Kelimeler: klinik vaka
VAKİ (Kelime Kökeni: Arapça vāḳiʿ)
- Olan, olmuş
Ata Sözleri ve Deyimler
- vaki değil
- vaki olmak
Birleşik Kelimeler: emrivaki
AYVA
- Gülgillerden, çiçekleri iri, beyaz veya pembe, yapraklarının altı tüylü, orta yükseklikte bir ağaç (Cydonia vulgaris)
-
Bu ağacın büyük, sarı renkte, tüylü, mayhoş, dokusu sertçe, ufak çekirdekli meyvesi
Kış için saklamak üzere tavan arasına ayvalar yerleştirmiş. - Abdülhak Şinasi Hisar
Ata Sözleri ve Deyimler
- ayvayı yemek
Birleşik Kelimeler: ayva göbekli, ayva hoşafı, ayva kompostosu, ayva marmeladı, ayva reçeli, ayva tüyü, ekmek ayvası
VEYA (Kelime Kökeni: Arapça ve + Farsça yā)
-
Ayrı olmakla birlikte aynı değerde tutulan iki şeyi anlatan kelimelerden ikincisinin önüne getirilen söz, yahut
Ben Atatürk'le üç veya iki defa karşılaştım. - Burhan Felek
-
Olacağı sanılan, seçime bırakılan şeyler ikiden çok olduğunda kullanılan bir söz
Sen, ben veya başka birileri.