[zarf]

• Yalnızca duyarak, dinleyerek

  Fırat Sultan bu okçu şehzadeye kulaktan âşık olmuş. - Refik Halit Karay

[isim]

[biyoloji]

• Kopyalama

[isim]

• Koklatmak işi

[-i]

• Olmasını, ortaya çıkmasını beklemek, gözetmek

  Kocamı kıskanıyor, aradan atmak için vesileler kolluyormuş. - Sermet Muhtar Alus

• Göz önünde tutmak, gözlemek

  Daima biraz kollayan, bir tilki gibi tetikte ve hamarat görünürdü. - Abdülhak Şinasi Hisar

• Korumak, gözetmek

  O güne kadar ona iyi bak, değerini bil, onu kolla, demişti. - Nezihe Araz

[isim]

• Kollanmak işi

[-i]

• Mutlu bir olaya sevinildiğini söz, yazı veya armağanla anlatmak, kutlulamak, tebrik etmek

• Önemli bir olayın gerçekleşmesinin yıl dönümü dolayısıyla tören yapmak, tesit etmek

  Ben her sene 11 Mayıs'ta doğum günümü kutlarım. - Burhan Felek

[isim]

• Kutlanmak işi

[isim]

• Kullanmak işi, istimal

  Dördüncü günün sabahında, işçilerden hiçbiri buldozeri kullanmaya yanaşmıyordu artık. - Elif Şafak

[-i]

• Bir harita veya taslaktaki miktarın kotlarını koymak, numaralamak

[nesnesiz]

• Hayvan otlamak

  Geniş yaylalarında otlanırken sürüler / Çobanı kaval çalar, taşı toprağı güler - Faruk Nafiz Çamlıbel

[argo]

• Para ve emek harcamadan başkalarının sırtından geçinmek

[nesnesiz]

• Okla vurulmak

[isim]

[eğitim bilimi]

• Öğrenim çağına henüz gelmemiş 2-6 yaş arasındaki çocukları okul düzenine hazırlayan eğitim kuruluşu, ana mektebi

[nesnesiz]

• Koyma veya konma işi yapılmak

  Yemeğe tuz konuldu.

[sıfat]

• Kol dayayacak yeri olan

  Koltuklu sandalye.

[isim]

[halk ağzında]

• Kısrak, eşek vb. hayvanlarda döl yatağı