[isim]

[toplum bilimi]

• Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan'da görülen toplumsal sınıfların her biri

[sıfat]

• Bilerek, isteyerek yapılan

[zarf]

• Kasıtlı olarak, bilerek, isteyerek

[zarf]

• Kasıtla, bile bile, isteyerek, zihinde tasarlayarak, taammüden

  Fakülteye giderken kasten kaçırırdım otobüsü. - Çetin Altan

[isim]

[halk ağzında]

• Pamuk ipliğini veya bezini bol ve soğuk su ile yıkayarak ağartma işi

[isim]

[hayvan bilimi]

• Kunduz

• Kunduz kürkü

[sıfat]

• Bu kürkten yapılmış

[sıfat]

• Kastarlanmış olan

[isim]

• Kastetmek işi

[-i]

• Amaçlamak, amaç olarak almak

  Ev deyince kasabada dört beş tane zengin evini kastediyorum. - Sait Faik Abasıyanık

• Demek istemek

  Kimi kastettiğimi boş ver! Arkadaşlara da söyle, sakin olsunlar. - Ahmet Ümit

[-e]

• Kötülük etmek, kıymak, zarar vermeyi istemek

  İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. - Atatürk

[isim]

• Kastarlamak işi

[isim]

[müzik]

• Parmaklara takılarak çalınan bir zil türü

[-i]

[halk ağzında]

• Kastar işi yapmak

[isim]

• Kastarlanmak işi

[isim]

• Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde yer alan illerinden biri

[isim]

• Kastar işini yapan kimse

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Kastar işi yapılmak