KARIŞTIRMA Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

KARIŞTIRMA harflerini içeren 5 harfli 60 kelime bulunuyor. 5 harfli KARIŞTIRMA kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Karıştırma ile başlayan 5 harfli kelimeler. İçinde Karıştırma olan 5 harfli kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

IŞIMA11, AŞIRI10, IŞTIR10, KIŞIR10, KAMIŞ10, TAŞIM10, ARTIŞ9, AŞMAK9, AKŞAM9, KARIŞ9, KARŞI9, ŞIRAK9, ŞAMAR9, ŞARKI9, ŞATIR9, TIRAŞ9, TAŞMA9, AKTAŞ8, KAŞAR8, KIRIM8, TIKIM8, TAŞAK8, TARAŞ8, TAŞRA8, ARTIM7, ATMIK7, IRMAK7, IRAMA7, KITIR7, KATIM7, KIRMA7, MIRRA7, MARTI7, RAKIM7, TIRIK7, TIMAR7, TIKMA7, TIKIR7, TARIM7, TAKIM7, ARKIT6, ARTMA6, ARTIK6, ATMAK6, KATMA6, KATIR6, KARMA6, KIRAT6, MARKA6, MAKTA6, MAKAT6, RAMAK6, RAKAM6, TIRAK6, TAKMA6, AKTAR5, KARAT5, KARAR5, KATAR5, TARAK5

AKTAR (Kelime Kökeni: Arapça ʿaṭṭār)

[isim]

  • Baharat veya güzel kokular satan kimse veya dükkân
  • İğne, iplik, baharat, zarf, kâğıt, tütün vb. satılan dükkân

KARAR (Kelime Kökeni: Arapça ḳarār)

[isim]

  • Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı

    Bu kararı söyleyen sesin tesiri gözlerimizi yaşla doldurdu. - Hamdullah Suphi Tanrıöver

[hukuk]

  • Herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı, hüküm

    Yargıç kararı.

  • Bu yargıyı bildiren belge

    Mahkeme kararını aldı.

  • Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik
  • Değişmez olma

    Havanın hiç kararı yok.

  • Tam ölçüsünde, ne az ne çok

    Yemeğin tuzu karar.

[müzik]

  • Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş

Ata Sözleri ve Deyimler

  • karara bağlamak
  • karara kalmak
  • karar almak
  • karar altına almak
  • karara varmak
  • karar bulmak
  • kararında bırakmak
  • karar kılmak
  • karar vermek

Birleşik Kelimeler: kararname, bir karar, kavlükarar, nihai karar, orta karar, tashihikarar, ara kararı, arama kararı, gıyap kararı, görevsizlik kararı, göz kararı, hakem kararı, mahkeme kararı, takipsizlik kararı

KATAR (Kelime Kökeni: Arapça ḳiṭār)

[isim]

  • Tren

    Kendisini getiren metro katarı yoluna devam edip karanlık tünelde kaybolmuştu. - Osman Aysu

  • Taşıt dizisi

    Otomobil katarı. Yük katarı.

  • Bir arada giden veya uçan hayvan dizisi

Birleşik Kelimeler: sürat katarı, turna katarı, yük katarı

TARAK

[isim]

  • Saçların, sakalın, hayvan tüylerinin karışıklığını gidermeye veya kadınların saçlarını tutturmaya yarayan dişli araç

    Bir ay boyunca, kırlaşan saçlarına tarak sürmedi. - Lâtife Tekin

  • Bahçıvanlıkta toprağın taşını ayıklamak için kullanılan, ucu bu biçimde olan araç, tırmık
  • Dokuma tezgâhlarında, dişleri arasından arış ipliklerinin geçtiği tarak biçiminde araç
  • Bazı kuşların başında bulunan yelpaze biçiminde tepelik

[anatomi]

  • İnsanda ayağın yüksek olan üst bölümü

[hayvan bilimi]

  • Suda yaşayan hayvanlarda solungaç

[hayvan bilimi]

  • Yassı solungaçlılardan, kabukları yuvarlak, yelpaze biçiminde bir yumuşakça (Pecten)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tarak vurmak

Birleşik Kelimeler: tarak dubası, tarak işi, tarak kemiği, tarak otu, tas tarak, ayak tarağı, çobantarağı, deniztarağı, taşçı tarağı

ARKIT

[isim]

[halk ağzında]

  • Köy evlerinde kapıların arkasına konulan kalın kuşak

ARTMA

[isim]

  • Artmak işi

    Tiyatrolar sayıca arttı, bunun sonucu seyirci sayısında da artma oldu. - Metin And

ARTIK

[sıfat]

  • İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan

[isim]

  • Bir şeyin harcandıktan veya kullanıldıktan sonra artan bölümü

    Kumaş artığı.

    Dibinde bir yudumluk kararmış çay artığı vardı. - Yusuf Atılgan

  • Daha çok, daha fazla

[zarf]

  • (a'rtık) Bundan böyle, bundan sonra

    Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı. - Tarık Buğra

[isim]

[müzik]

  • Büyük ve tam aralıkların yarım ses artmış hâli

Birleşik Kelimeler: artık değer, artık emek, artık göl, artık gün, artık yıl, eksik artık, üretim artığı

ATMAK

[-e]

[-i]

  • Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak

    Taşı suya atmak.

  • Bir şeyi yere doğru bırakmak
  • Bir kimsenin ilişiğini kesmek

[-e]

[nesnesiz]

  • Koymak

    Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. - Burhan Felek

  • Rastgele bir kenara koymak

[nesnesiz]

[-den]

  • Uzatmak

    Vapurdan iskeleye attılar.

  • Bir yerden başka bir yere taşımak

    Hazır araba varken eşyayı eve atalım.

[nesnesiz]

  • Sille, tokat vurmak

[nesnesiz]

  • Top, tüfek vb. silahları patlatmak

[nesnesiz]

  • Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak

    Ona üç kurşun attı, vuramadı.

[-e]

[nesnesiz]

  • Geri bırakmak, ertelemek

    Bu konunun tartışılmasını gelecek haftaya attılar.

  • Örtmek

    Sırtına bir şal attı.

  • Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek

    Suçu onun üzerine attılar.

[-i]

[-den]

  • Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak

[-i]

  • İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak

    Bu lüzumsuz eşyayı atmalı.

[-i]

  • Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek

    Şapka inkılabıyla fesi attık.

[-i]

  • Çıkarmak, dışarıya vermek

    Yabancı cisimleri vücut atar.

[-i]

  • Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak

    Köprüyü dinamitle attılar.

[-i]

  • Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak

    Pamuğu atmak.

[nesnesiz]

  • Çatlamak

[nesnesiz]

  • Yırtılmak

[-den]

  • Yapışık olduğu yerden ayrılmak

[nesnesiz]

  • Kalp, nabız vurmak, çarpmak

    Kalbi hızlı hızlı atıyor.

[-i]

  • Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak

    Sıcak basınca sırtındaki ceketi attı.

[-i]

[-den]

  • Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak

[-i]

  • Değerini eksiltmek

[nesnesiz]

  • Göndermek, yollamak

    Mektup atmak.

[-den]

  • Terk etmek

[argo]

  • Götürmek

    Gözüne kestirdiği erkeği tavlayıp resmen oraya atarmış. - Attila İlhan

[nesnesiz]

[argo]

  • Söylemek

    Gazel attı.

[nesnesiz]

[argo]

  • Yalan veya abartmalı söz söylemek

    Gene atmaya başladı.

[nesnesiz]

[argo]

  • Bilmeden, kestirerek söylemek

    Bilgi yarışmasında attı ama tutturamadı.

[nesnesiz]

[teklifsiz konuşmada]

  • İçki içmek

    Şimdi arzu buyrulursa dostluğumuzu takviye için şöyle bir iki kadeh atalım. - Nazım Hikmet

Ata Sözleri ve Deyimler

  • atıp (veya atmak) tutmak
  • atıyorum
  • atma Recep, din kardeşiyiz
  • atsan atılmaz, satsan satılmaz
  • attığı tırnağa değmemek
  • attığı tırnak kadar olamamak

Birleşik Kelimeler: füzeatar, kazaratar, kükürtatar, roketatar, atardamar

KATMA

[isim]

  • Katmak işi, ilhak

[sıfat]

  • Katılmış, eklenmiş, ulanmış, munzam

[halk ağzında]

  • Kıldan veya yünden yapılmış ip

Birleşik Kelimeler: katma bütçe, katma değer vergisi, değer katma

KATIR

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Atgillerden, kısrak ile erkek eşeğin çiftleşmesinden doğan melez hayvan

    Otomobilimizi gören katırlar ejderha görmüşcesine kaçışıyorlar. - Necip Fazıl Kısakürek

[sıfat]

[mecaz]

  • Kaba, bayağı, görgüsüz (kimse)

Ata Sözleri ve Deyimler

  • katır gibi
  • katır kuyruğu gibi kalmak
  • katır tepmişe dönmek

Birleşik Kelimeler: katır boncuğu, katır inadı, katır karı, katırkuyruğu, katırtırnağı, katır yılanı

KARMA

[isim]

  • Karmak işi

[sıfat]

  • Ayrı türden olan ögelerin karıştırılmasıyla oluşmuş, muhtelit

    Karma futbol takımı.

Birleşik Kelimeler: karma aşı, karma eğitim, karma ekonomi, karmakarış, karmakarışık, karma okul, karma sergi, karma tamlama, karma tren

KIRAT (Kelime Kökeni: Arapça ḳīrāṭ)

[isim]

  • Elmas, zümrüt vb. değerli taşların tartısında kullanılan, 0,20043 gramlık ağırlık ölçü birimi

    Bilmem hangi milyarder kocakarının porsuk gerdanında ışıldayan bilmem kaç kırat pırlanta mı diyeceksiniz? - Nazım Hikmet

[mecaz]

  • Nitelik, değer, düzey, seviye

    Karşısındaki oyuncu belki de orta kıratı hiçbir zaman geçmeyen birisi idi. - Tarık Buğra

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kıratını ölçmek

MARKA (Kelime Kökeni: İtalyanca marca)

[isim]

  • Resim veya harfle yapılan işaret
  • Bilet, para yerine kullanılan metal veya başka şeyden parça
  • Bir ticari malı, herhangi bir nesneyi tanıtmaya, benzerinden ayırmaya yarayan özel ad veya işaret

[mecaz]

  • Tanınmış ürün, saygın kişi vb

Ata Sözleri ve Deyimler

  • marka giymek
  • marka olmak

Birleşik Kelimeler: çarliston marka, çarliston marka kereste, kazık marka

MAKTA (Kelime Kökeni: Arapça maḳṭaʿ)

[isim]

[eskimiş]

  • Kalem ucunu düzeltmeye yarayan kemikten yapılmış araç

    Bu tabakta kamış kalem, kalemtıraş, kalemi yarmaya ve ucunu düzeltmeye yarayan kemik makta vardır. - Refik Halit Karay

[edebiyat]

  • Divan edebiyatında gazelin veya kasidenin son beyti

[matematik]

  • Kesit

MAKAT (Kelime Kökeni: Arapça maḳʿad)

[isim]

  • Kıç

[anatomi]

  • Anüs
  • Minderli alçak sedir

    Babam gecelik entarisiyle makatta oturuyordu. - Cahit Külebi

  • Minder yüzü, minderin üzerine yayılan kumaş