KANADİYEN Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

KANADİYEN harflerini içeren 5 harfli 22 kelime bulunuyor. 5 harfli KANADİYEN kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

DAYAK9, DİKEY9, ANİDE7, AYNEN7, AKİDE7, DEKAN7, DİKEN7, DİNEN7, DİNEK7, ENAYİ7, KENYA7, KAİDE7, KAYAN7, KENDİ7, NAKDİ7, NADAN7, NANAY7, YENİK7, YANAK7, YAKİN7, ANANE5, NANİK5

ANANE (Kelime Kökeni: Arapça ʿanʿane)

[isim]

[eskimiş]

[toplum bilimi]

  • Gelenek

    Böyle ufak kasabalarda öteden beri aristokratik bir anane vardı. - Ercüment Ekrem Talu

NANİK

[isim]

  • Başparmağı burna değdirip öteki parmakları açarak ve sallayarak yapılan alay işareti

Ata Sözleri ve Deyimler

  • nanik yapmak

ANİDE

[zarf]

[eskimiş]

  • Ansızın

AYNEN (Kelime Kökeni: Arapça ʿaynen)

[zarf]

  • Olduğu gibi, hiçbir değişiklik olmadan, aynıyla

    Benimki de ne yapsın, ne gördüyse aynen sürdürüyor. - Elif Şafak

AKİDE (Kelime Kökeni: Arapça ʿaḳīde)

[isim]

[din bilgisi]

  • İnanç

    Ahmet Bey, dedi, kim olduğunuzu, akidenizi, kasabada, köylerde ne gibi faaliyet gösterdiğinizi biliyorum. - Nazım Hikmet

Ata Sözleri ve Deyimler

  • akideyi bozmak (veya akidesi bozulmak)

Birleşik Kelimeler: akidesi bozuk

[isim]

  • Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker, akide şekeri

    Ağızları ve elleri yaladıkları akideden kıpkırmızı bir hâlde geçiyorlardı. - Yahya Kemal Beyatlı

Birleşik Kelimeler: akide şekeri

DEKAN (Kelime Kökeni: Almanca Dekan)

[isim]

  • Üniversitelerde bir fakültenin yönetiminden sorumlu profesör

Birleşik Kelimeler: dekan yardımcısı

DİKEN

[isim]

  • Bazı bitkilerin dal, yaprak, meyve kabuğu vb. bölümlerinde ve bazı hayvanların derisinde bulunan sert, ucu sivri ve batıcı çıkıntılardan her biri

    Gül dikeni. Kirpinin dikenleri.

  • Bu çıkıntıları çok olan bitki

Ata Sözleri ve Deyimler

  • diken battığı yerden çıkar
  • diken üstünde oturmak (veya olmak)

Birleşik Kelimeler: dikence, diken diken, diken dutu, akdiken, çakırdiken, sarıdiken, çalı dikeni, demir dikeni, deve dikeni, domuz dikeni, eşek dikeni, geyik dikeni, kar dikeni, meryemana dikeni, öz dikeni, peygamber dikeni, sakız dikeni, teke dikeni

DİNEN (Kelime Kökeni: Arapça dīnen)

[zarf]

  • Din bakımından

DİNEK

[isim]

[halk ağzında]

  • Dinlenmek için durulan yer

ENAYİ

[sıfat]

[argo]

  • Fazla bön, avanak, et kafalı, budala

    İyice buldum kafayı, sen daha bulmadıysan enayisin. - Attila İlhan

Birleşik Kelimeler: enayi dümbeleği

KAİDE (Kelime Kökeni: Arapça ḳāʿide)

[isim]

  • Kural

    Onları sıkmamak için bahçeyi terk etmek zarafetin en sade kaidelerindendi. - Halit Ziya Uşaklıgil

  • Bir şeyin yere dayanan bölümü veya bir şeyin üzerine oturtulduğu nesne, ayaklık, duraç, taban, ayaklık

    Güneşten yanmamış tarafı fil dişi bir sütunun kaidesine benziyor. - Halide Edip Adıvar

[argo]

  • Kalça

Birleşik Kelimeler: ahenk kaidesi, paralel kaidesi

KAYAN

[sıfat]

  • Kayarak yer değiştiren

[isim]

[halk ağzında]

  • Yassı, düz, kat kat oluşmuş taş

[isim]

[halk ağzında]

  • Dağdan inen sel

KENDİ

[zamir]

  • İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, öz(I), zat

    Ankara Palas'ta kendisine dörtte üç oranında indirim yapılırdı. - Çetin Altan

  • Kişinin özel olarak vurgulandığını anlatan bir söz

    Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.

  • Yaptığı, giriştiği bir işte başkalarının herhangi bir etkisi bulunmadığını belirten bir söz

    Kendi yapacağı işi bırakır, âleme öğüt vermeye kalkar. - Burhan Felek

  • `Kendisi, kendileri` biçiminde bazen saygı duygusuyla veya söz konusu olanları amaçlayarak `o` ve `onlar` yerine kullanılan bir söz

    Kendileri evde yoklar mı?

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kendi ağzıyla tutulmak
  • kendi âlemine dalmak
  • kendi ayağı ile gelmek
  • kendi derdine düşmek
  • kendi düşen ağlamaz
  • kendi göbeğini kendi kesmek
  • kendi gölgesinden korkmak
  • kendi hâline bırakmak
  • kendi havasında gitmek (veya olmak)
  • kendi hesabana çalışmak
  • kendi içine çekilmek
  • kendi kabuğuna çekilmek
  • kendi kanatlarıyla uçmak
  • kendi kendini didiklemek
  • kendi kendini yemek
  • kendi keyfine gitmek
  • kendi köşesinde yaşamak
  • kendi kuyusunu kendi kazmak
  • kendimi bildim bileli
  • kendinden geçmek
  • kendinde olmamak
  • kendinde toplamak
  • kendine (veya herhangi bir şeye) ... süsü vermek
  • kendine dert etmek
  • kendine gel!
  • kendine gelmek
  • kendine hisse çıkarmak
  • kendine kıymak
  • kendine mal etmek
  • kendine yedirememek
  • kendine yontmak
  • kendini (kapıp) koyuvermek
  • kendini (veya birini) temize çıkarmak (veya çıkartmak)
  • kendini adamak
  • kendini ağır (veya ağırdan) satmak
  • kendini alamamak
  • kendini aşağı (veya küçük) görmek
  • kendini ateşe atmak
  • kendini atmak
  • kendini avutmak
  • kendini beğendirmek
  • kendini beğenmek
  • kendini bırakmak
  • kendini bilmek
  • kendini bir şey sanmak
  • kendini bir yerde bulmak
  • kendini bulmak
  • kendini dağıtmak
  • kendini dar atmak
  • kendini dev aynasında görmek
  • kendini dinlemek
  • kendini dirhem dirhem satmak
  • kendini düşünmek
  • kendini ele vermek
  • kendini fasulye gibi nimetten saymak
  • kendini göstermek
  • kendini harap etmek
  • kendini hissettirmek
  • kendini kapının dışında bulmak
  • kendini kaptırmak
  • kendini kaybetmek
  • kendini matah sanmak
  • kendini naza çekmek
  • kendini paralamak
  • kendini satmak
  • kendini sıkmak
  • kendini sıyıramamak
  • kendini sokağa (veya dışarı) atmak
  • kendini tartmak
  • kendini toparlamak (veya toplamak)
  • kendini tutamamak
  • kendini tutmak
  • kendini vermek (veya vurmak veya çalmak)
  • kendini yemek
  • kendini yiyip bitirmek
  • kendini yoklamak
  • kendi söyler kendi dinler
  • kendi üstüne yormak
  • kendi yağıyla kavrulmak

Birleşik Kelimeler: kendi adına, kendi başına, kendibeslek, kendigelen, kendi hâlinde, kendi kendine, kendi payına, kendine has, kendine mahsus, kendine özgü

NAKDÎ (Kelime Kökeni: Arapça naḳdī)

[sıfat]

  • Parasal

    Ve bu nakdî fedakârlıkların yekûnuyla, dört beş aile rahat rahat geçinebilirdi. - Nazım Hikmet

Birleşik Kelimeler: nakdî ceza, nakdî kıymet, nakdî teminat, nakdî vergi, nakdî yardım

NADAN (Kelime Kökeni: Farsça nādān)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Bilgisiz, cahil

[mecaz]

  • Nobran, kaba, kötü

    Heyhat ki iyiler gider, nadanlar kalır. - Attila İlhan