İSTENMEK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

İSTENMEK harflerini içeren 5 harfli 47 kelime bulunuyor. 5 harfli İSTENMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ESMEK7, İSMEN7, İSMET7, İSTEM7, KİMSE7, KESME7, KESİM7, MESEN7, METİS7, MİNSK7, NESİM7, NEMSE7, SİTEM7, SİNME7, SEMEN7, SEKME7, ESNEK6, ETMEK6, ETMEN6, EKSEN6, EKSİN6, İNMEK6, İTMEK6, İSTEK6, KESİN6, KESİT6, KESEN6, METİN6, NEKES6, NİMET6, SİNEK6, SENİT6, SENET6, SENEK6, SETİK6, SEKTE6, TENİS6, TEMİN6, TEMEK6, TEKME6, ETKEN5, ETKİN5, ETNİK5, KETEN5, KENET5, TEKNE5, TEKİN5

ETKEN

[isim]

  • Etki eden şey, faktör

    Bu sanatçıların çoğunun başarısında dış ülkelerde edindikleri sahne görgü ve kültürü etken olmuştur. - Metin And

[kimya]

  • Bir madde üzerinde belli bir değişiklik yapan şey, müessir

[dil bilgisi]

  • Doğrudan doğruya öznenin yaptığı işi anlatan, öznesi belli olan fiil, etken fiil, aktif, aktif fiil, malum, edilgen karşıtı

    Kırmak, bilmek etken fiillerdir.

Birleşik Kelimeler: etken fiil, etken madde

ETKİN

[sıfat]

  • Hareketli, işleyen, çalışan, faal, aktif, dinamik

[felsefe]

  • Fiilde bulunan, etkinlik gösteren, edilgin karşıtı

[kimya]

  • Kimyasal tepkimelere katılma yatkınlığı gösteren (molekül, atom)

Birleşik Kelimeler: etkin okul, etkin öğretim, aşırı etkin, ışın etkin

ETNİK (Kelime Kökeni: Fransızca ethnique)

[sıfat]

[toplum bilimi]

  • Kavimle ilgili, budunsal, kavmî

KETEN (Kelime Kökeni: Arapça kettān)

[isim]

[bitki bilimi]

  • Ketengillerden, çiçekleri mavi renkte ve beş taç yapraklı, lifleri dokumacılıkta kullanılan bir bitki (Linumusitatissimum)

[sıfat]

  • Bu bitkinin liflerinden yapılmış (dokuma vb.)

    Saçları, yüzü, bolerosu, keten elbisesi, hepsi vücuduna yapışmış. - Ahmet Hamdi Tanpınar

Birleşik Kelimeler: keten helva, keten kuşu, keten tohumu, bataklık keteni, su keteni, yaban keteni

KENET

[isim]

  • İki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan, iki ucu sivri ve kıvrık metal parça

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kenet etmek
  • kenet gibi yapışmak

Birleşik Kelimeler: kenet mili

TEKNE

[isim]

  • Türlü işlerde kullanılmak için çoğu ağaçtan veya taştan yapılan, uzun ve geniş kap

    Bir taş teknenin üstünde doktor Abbas'ın ölüsünü kesti biçti. - Yaşar Kemal

  • Sızdırabilir veya sızdırmaz olarak yapılmış, levhaları bir parçadan oluşmuş, kulpları ve kulp delikleri bulunan, bir veya iki kişi tarafından taşınabilir üstü açık bir ambalaj türü

[denizcilik]

  • Bir tür küçük deniz taşıtı

    Sefere kalkacak bir sürü tekne vardı limanda. - Halikarnas Balıkçısı

[denizcilik]

  • Geminin omurga, kaburga ve kaplamadan oluşan temel bölümü

[jeoloji]

  • Katmanlı kayaçların içeri doğru çukur, alçak bölümü, ineç, kemer karşıtı

[coğrafya]

  • Havza

[müzik]

  • Ut, tambur vb. çalgılarının sesi yükselten oyuk ve şişkin parçası

Birleşik Kelimeler: tekne kazıntısı, kaba tekne, livarlı tekne, duş teknesi, gangama teknesi, hamur teknesi, mercan teknesi

TEKİN

[sıfat]

  • Boş, içinde kimse bulunmayan
  • Güvenilir (kişi, yer)

    Aynı zamanda burası korkulacak ve hiç değilse çekinilecek, tekin olmayan bir yer olmuştu. - Asaf Halet Çelebi

  • İçinde doğaüstü varlıklar bulunmadığına inanılan (yer)

    Ninem, akşam saatlerinde hamamlar tekin değildir, insanı çarpar, demişti. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[isim]

[tarih]

  • Eski Türklerde bir babanın taşınmaz mallarının mirasçısı olan en küçük oğlu

ESNEK

[sıfat]

  • Bir dış gücün etkisi altında uzama, kısalma, eğrilme vb. biçim değişikliklerine uğradıktan sonra, etkinin kalkmasıyla eski biçimini alabilme özelliğinde olan, elastik, elastiki

    Çelik ve kauçuk çok esnek cisimlerdir.

[mecaz]

  • Değişik yorumlara elverişli

[mecaz]

  • Görüş ve tutumlarında katı olmayan

ETMEK

[nesnesiz]

  • Bir işi yapmak

    Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu. - Haldun Taner

  • `İyi, kötü` zarflarıyla birlikte davranmak

    İyi ettiniz de geldiniz.

[-i]

  • Bulmak, erişmek

    Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi. - Refik Halit Karay

[-i]

[-den]

  • Birini bir şeyden yoksun bırakmak
  • Eşit değer kazanmak

    İki iki daha dört eder.

  • Herhangi bir değerde olmak

    Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu. - Ömer Seyfettin

  • Kötülükte bulunmak

    Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin? - Sait Faik Abasıyanık

[-e]

  • Küçük veya büyük abdestini yapmak

    Çocuk altına etti.

[eskimiş]

  • Demek, söylemek

    Emrah eder düştüm dile / Bülbül figan eder güle - Erzurumlu Emrah

Ata Sözleri ve Deyimler

  • edememek
  • eden bulur, inleyen ölür
  • etme (veya etme yahu)
  • etmediğini bırakmamak (veya komamak)
  • etme eyleme
  • ettiği hayır, ürküttüğü kurbağaya değmemek
  • ettiğini bulmak (veya çekmek)
  • ettiğini yanına bırakmamak
  • ettiği yanına (kâr) kalmak
  • ettiğiyle kalmak

ETMEN

[isim]

  • Birlikte veya ayrı ayrı etkisini gösteren ve belli bir sonuca götüren güçlerden, şartlardan, ögelerden her biri, amil, faktör

EKSEN

[isim]

  • Bir cismi iki eşit parçaya bölen çizgi, mihver

    Politikacıların kendilerini evrenin ekseni saymamaları gereğini anlamaları için... - Haldun Taner

[matematik]

  • Üzerinde bir pozitif yön varsayılan sonsuz doğru
  • Dingil

[mecaz]

  • Çizgi

    Metnin müziğini, büyüsünü böyle bir eksen çevresinde aradım. - Adalet Ağaoğlu

Birleşik Kelimeler: eksen oyuncu, eksen ülke, dönme ekseni, gök ekseni, eş eksenli

EKSİN

[isim]

[kimya]

  • Anyon

İNMEK

[-den]

  • Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek
  • Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak

    Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü. - Peyami Safa

  • Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek

    Dağdan kurt indi.

[-e]

  • Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak

    Bünyamin, gücünün yettiği kadar hızlı yürüyüp Haliç'e indi. - İhsan Oktay Anar

[-e]

  • Konaklamak

    Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi. - Halide Edip Adıvar

[nesnesiz]

  • Alçalıp eski durumuna dönmek

    Sular indi. Şiş indi.

[nesnesiz]

  • Fiyatı düşürmek

    Bin lira daha indim, gene almadı.

  • Değeri düşmek

    Altın fiyatları indi.

[-e]

[argo]

  • Vurmak

    Şimdi kafana inerim!

[nesnesiz]

  • Yıkılmak

    Yağmurdan duvar inmiş.

[-e]

  • İnme gelmek

    Sağ tarafına inmiş.

  • Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak

    Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara. - Çetin Altan

  • Uzamak, ulaşmak

    Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu. - Ömer Seyfettin

  • Ağmak
  • Sayısı azalmak

    Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir. - Reşat Nuri Güntekin

Birleşik Kelimeler: indibindi, günindi

İTMEK

[-i]

  • Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek

    Erzak yüklü arabayı arkadan iten iki uşak, sırtı tırmandılar. - Halide Edip Adıvar

  • Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak

    Yavaşça kapıyı itti, elinde yoğurt bakracıyla girdi. - Halide Edip Adıvar

  • Bulunduğu yerden aşağı düşürmek

    Suya itmek. Havuza itmek.

  • Sürüklemek, sevk etmek

    Bu oğlanı amcama itmek doğru değil, bir ara gönlünü almalı. - Ahmet Ümit

[fizik]

  • Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisinden uzaklaşmaya zorlamak, çekmek karşıtı

    Aynı cins elektrikli iki cisim birbirini iter.

İSTEK

[isim]

  • Bir şeye duyulan eğilim, arzu, şevk

    Yanıma yaklaşan gölge, o eski şarkıyı gerçek bir istekle tekrarlıyordu. - Çetin Altan

  • Yerine getirilmesi başkasından istenilen şey, meram, talep

    Bu adamın istekleri bitmiyor.

[dil bilgisi]

  • İstek ve niyet kavramı veren isteme kipi

    Göreyim, göresin, göre.

[ruh bilimi]

  • Belirli bir gereksinimi karşılayacağı düşünülen nesne veya duruma karşı duyulan özlem, arzu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • istek (veya isteğini) uyandırmak
  • istek duymak