İNSAFLI Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler

İNSAFLI harflerini içeren 4 harfli 21 kelime bulunuyor. 4 harfli İNSAFLI kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "İnsaflı ile başlayan 4 harfli kelimeler. İçinde İnsaflı olan 4 harfli kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

AFİS11, SAFİ11, ANİF10, FAİL10, FANİ10, İFNA10, NAFİ10, NAİF10, ASIL6, SALI6, SANI6, SILA6, ASİL5, ASLİ5, ALIN5, İSAL5, NİSA5, İNAL4, İLAN4, LAİN4, NAİL4

İNAL

[isim]

  • Kendisine inanılan kimse

İLAN (Kelime Kökeni: Arapça iʿlān)

[isim]

  • Duyuru

    Afişte, ilanda yazılı vakit gelmemiş de olsa perde açılacak demekti. - Tarık Buğra

  • Açıkça bildirme, açıkça duyurma

    Cumhuriyetin ilanı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ilan etmek
  • ilan vermek

Birleşik Kelimeler: ilanıaşk, ilan panosu, ilan tahtası, duvar ilanı, el ilanı

LAİN (Kelime Kökeni: Arapça laʿīn)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Lanetlenmiş, melun

Birleşik Kelimeler: şeytanılain

NAİL (Kelime Kökeni: Arapça nāʾil)

[sıfat]

  • Erişmiş, ele geçirmiş, başarmış, kazanmış, ulaşmış

Ata Sözleri ve Deyimler

  • nail olmak

ASİL (Kelime Kökeni: Arapça aṣīl)

[sıfat]

  • Soylu

    Kaybettiğimiz bu asil adamın bizimle beraber çalışmasına hakikaten imkân yokmuş. - Hamdullah Suphi Tanrıöver

  • Yüce duygularla yapılan

    Asil bir davranış.

Birleşik Kelimeler: asilzade

ASLİ (Kelime Kökeni: Arapça aṣlī)

[sıfat]

  • Birincil

    Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. - Anayasa

  • Temel olarak alınan, birincil
  • Asıl olan

    Kurumun asli üyeleri.

Birleşik Kelimeler: asli düşünce, asli maaş, asli nüsha

ALIN

[isim]

  • Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü
  • Bazı şeylerin önü, ön yüzü
  • Karşı

    Güneşin alnında durma.

[madencilik]

  • Bir ocakta her türlü ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yüzeyi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alın damarı çatlamış
  • alna yazılan başa gelir
  • alnı açık yüzü ak
  • alnına kara sürmek
  • alnından öpmek
  • alnında yazılmış olmak
  • alnını karışlamak
  • alnının akıyla
  • alnının kara yazısı

Birleşik Kelimeler: alın çatı, alın teri, alın yazısı, alnı açık

İSAL (Kelime Kökeni: Arapça īṣāl)

[isim]

[eskimiş]

  • Ulaştırma

NİSA (Kelime Kökeni: Arapça nisā)

[isim]

[eskimiş]

  • Kadın

ASIL (Kelime Kökeni: Arapça aṣl)

[isim]

  • Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı

    Bir belgenin aslı.

  • Kök, köken, kaynak

    Yazının aslı resimdir.

  • Gerçeklik

    Bu haberin aslı yok.

  • Soy, nesep

    İnsan, dedi, aslını unutmamalıdır. - Sait Faik Abasıyanık

[sıfat]

  • Gerçek, esas

    Ama benim asıl niyetim eski sevgilisinin adını öğrenmek. - Ahmet Ümit

[sıfat]

  • Bir şeyin temelini oluşturan, ana

[sıfat]

  • Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan

    Asıl sanat budur.

[sıfat]

  • Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı

    Asıl jüri üyesi toplantıya gelmediğinden yedek üye çağrıldı.

[zarf]

  • (a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak

    Bana umut vermeye çalışıyor ama asıl onun teskin edilmeye ihtiyacı var. - Ahmet Ümit

Ata Sözleri ve Deyimler

  • asıl azmaz, bal kokmaz
  • aslı çıkmak
  • aslına bakarsan

Birleşik Kelimeler: asıl nüsha, asıl sayılar, aslı astarı, aslı faslı, aslı nesli

SALI

[isim]

  • Pazartesi ile çarşamba arasındaki gün

    Pazartesi günleri üst üste iki dersi olduğundan salıları turşuya dönüyordu. - Haldun Taner

SANI

[isim]

  • Sanma durumu veya sonucu, zan, zehap

    Söylediklerimiz, yazdıklarımız, hayatın birtakım konulara bölünmüş olduğu sanısını sürdürüp yalanı berkitmekten başka neye yarar? - Nurullah Ataç

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sanısına kapılmak

SILA (Kelime Kökeni: Arapça ṣila)

[isim]

  • Bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma
  • Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer

    Bakarım bakarım sılam görünmez / Ara yerde yıkılası dağlar var - Karacaoğlan

Ata Sözleri ve Deyimler

  • sıla etmek
  • sılaya gitmek

Birleşik Kelimeler: sıla hastalığı, sıla özlemi, sıla sıygası, sılayırahim, daüssıla

ANİF (Kelime Kökeni: Arapça ʿanīf)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Sert, kaba

    Bu haşin, anut, katil mazinin anif tahakkümü yalnız Türklere, yalnız Türkiye'ye mahsus değildi. - Ömer Seyfettin

[zarf]

  • Sert, kaba bir biçimde

    Lakin babam şiddetli ve anif hareket ediyordu. - Yahya Kemal Beyatlı

FAİL (Kelime Kökeni: Arapça fāʿil)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Eden, yapan, işleyen

    Vilayetin bir yerinde faili yakalanamayan bir irtica vakası çıkar. - Reşat Nuri Güntekin

[isim]

[dil bilgisi]

  • Özne

[isim]

[hukuk]

  • Hukuki sonuç doğuracak bir suç işleyen kimse

Birleşik Kelimeler: faili meçhul, failimuhtar