[isim]

[eskimiş]

• Alev, yalım

  Bütün ordunun kalbini Duatepe'den çıkan kurtuluş şulesi aydınlatmış. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• Şart

  Türk Eli'nin uluları bu koşullar altında yeni toprakların, yeni vatanların gereğini duyar olmuştu. - Nezihe Araz

• Bir antlaşmada belirlenen hükümlerden her biri

[sıfat]

• Şartlı

• Şartlanmış olan

[isim]

• Koşulmak işi

[nesnesiz]

• Koşmak (II) işi yapılmak

  Manda ve öküz koşulmuş yük arabalarının seyrekleşmesini beklemek lazımdı. - Refik Halit Karay

[-e]

• Bir yere sürülmek, gönderilmek

• Herhangi biri koşmak (I)

  Bu işin arkasından çok koşuldu.

[sıfat]

• Turşu yapmaya elverişli

  Turşuluk biber. Turşuluk hıyar.

[isim]

• Koşullamak işi

[isim]

• Komşu olma durumu

  Akrabalıktan öte komşuluk ilişkileri, hiç de seyrek yakınlıklar değildi. - Aydın Boysan

• Komşularla olan ilişki

  Bu mahallede o kadar komşuluk yok.

Ata Sözleri ve Deyimler

• komşuluk etmek (veya yapmak)

[-i]

• Koşul öne sürmek

[isim]

• Şartlanma

[isim]

• Konuşulmak işi

  Bir imkân, bir fırsat baş gösterse kendine ait bu işin konuşulmasından âdeta utanır. - Abdülhak Şinasi Hisar

[sıfat]

• Poşusu olan

  Kadınların hepsi poşuluydu, yalnız gözleri görünüyordu. - Tarık Dursun K.

[nesnesiz]

• Şartlanmak

  Acıya koşullanmış varlıkları, bir büyük felaketin yaklaştığı hissiyle ürpermişti. - Erendiz Atasü

[nesnesiz]

• Konuşma işine konu olmak

  Konuşulan Türkçenin hangi yoldan gelerek bu şiveye büründüğünü bulmak güçtür. - Halikarnas Balıkçısı

• Konuşma işi yapılmak

  Derste konuşulmaz.

[isim]

• Buluşulmak işi