[sıfat]

• Taşı andıran, taşa benzeyen, taş gibi, taşımsı

[sıfat]

• Gövdesi kamış gibi boş ve boğumlu olan

  Buğdayın sapı kamışsıdır.

[sıfat]

• Taşı olmayan

[sıfat]

• Telaş etmeyen, telaş göstermeyen, soğukkanlı

  Sonra telaşsız, emin adımlarla sinemaya doğru yürüdü. - Haldun Taner

[zarf]

• Soğukkanlılıkla, şaşırmadan

  Bu ikramın sebebini anlamak için telaşsız bekledi. - Nazım Hikmet

[sıfat]

• Akıp gitmeyen, ilerlemeyen

  Bulunduğum küçük odada sadece bir masa, dört iskemle ve akışsız, durağan bir zaman var. - Ayşe Kulin

[sıfat]

• Aylıksız

[sıfat]

• Başı olmayan

[mecaz]

• Yöneticisi, başkanı olmayan

Ata Sözleri ve Deyimler

• başsız bırakmak
• başsız kalmak

[sıfat]

• Nakşı olmayan

[zarf]

• Nakşı olmaksızın

  Ben bu çevreyi motifsiz, nakışsız, dümdüz getiriyorum göz önüne. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[sıfat]

• Saçı veya sakalı uzamış, tıraşı gelmiş

• Yontulmamış (taş vb. sert nesne)

[sıfat]

• Kumaşı olmayan

[isim]

• Telaşsız olma durumu

[isim]

• Başı veya başkanı bulunmama durumu

[toplum bilimi]

• Siyasi ve idari kurumlardaki çözülme sonucunda devlet denetiminin kalmaması durumu, erksizlik

[sıfat]

• Kullanılması güç, kullanılmaya elverişli olmayan

  Kullanışsız bir ev.

[sıfat]

• Anlayışı kıt olan, kafasız, kavrayışsız, vurdumduymaz, kalın kafalı, izansız, ferasetsiz, gabi

  Adam sizin çok can sıktığınızı, çok anlayışsız ve inatçı olduğunuzu ifade etmek üzere ters bir bakışla bakıyor yüzünüze. - İsmet Özel

• Hoşgörüsüz

[sıfat]

• Aldırmaz, umursamayan