[isim]

[eskimiş]

• Sıkarak bağlama, sıkma

[müzik]

• Klasik Türk müziğinde bir makamı kendi perdelerinden daha tiz veya pes perdelerde çalma işi

[isim]

[eskimiş]

• Çıkma, ileri gelme

Ata Sözleri ve Deyimler

• neşet etmek

[isim]

• Gemi veya trende yatak

[isim]

[eskimiş]

• Sövme, sövgü

[isim]

• Shetland Adaları'nda yetişen koyun türünün yününden yapılan kumaş, örgü vb

[isim]

[eskimiş]

• Sevinç, şenlik, neşe

  Davudi sesi, şetareti, terbiyesi kendisini hem kadınlara hem erkeklere sevdirmişti. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

[isim]

• İşetmek işi

[isim]

• Gömleğin kol ağzına geçirilen, genellikle çift katlı kumaştan yapılan bölüm, kolluk(I)

• Gazetelerin ilk sayfasına iri puntolarla konulan başlık

  Naci, masasında bir sürü gazete, manşetlerine ibret ve hayretle bakıyor ve kelimesi kelimesine içinden geçiriyor. - Necip Fazıl Kısakürek

[spor]

• Voleybolda topa vuruş biçimi

Ata Sözleri ve Deyimler

• manşet almak

[isim]

[eskimiş]

• Geçim, geçinme

  Kimisi maişet derdine düşmüş / Rahattan bihaber - Cahit Sıtkı Tarancı

[-i]

• İşemesini sağlamak, işemesine yol açmak, çiş yaptırmak

[sıfat]

• Kuşeti olan

  Kuşetli vagon.

[sıfat]

• Şetareti olan, neşeli, şen, cıvıl cıvıl

  Bu hava içinde her şey parlak bir varlık göstermeye başlar, suni ve şetaretli bir âlemin zevki ortalığı kaplardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[isim]

• Nakşetmek işi

[-e]

[-i]

• Süslemek, bezemek, nakış yapmak

[mecaz]

• Kalıcı ve etkili olmasını sağlamak, işlemek

  Yüzünü hayalime nakşetmek için kalbimin bütün kuvvetiyle bakıyordum. - Yahya Kemal Beyatlı

[isim]

• Torba

  Geceden hazırladığım poşeti alıp ses çıkarmamaya gayret ederek indim katları. - Elif Şafak