İçinde Iştır Bulunan 11 Harfli Kelimeler

İçerisinde IŞTIR olan 11 harfli 41 kelime bulunuyor. İçinde IŞTIR olan 11 karakterli kelime listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "ıştır ile biten 11 harfli kelimeler. İçinde olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

ÇAĞRIŞTIR30, ÇIRPIŞTIR28, ÇAĞRIŞTIRMA27, YAPIŞTIRICI27, BAĞRIŞTIRMA26, SIĞIŞTIRMAK26, ÇIRPIŞTIRMA25, ÇARPIŞTIRMA24, ÇALIŞTIRICI24, AYRIŞTIRICI23, KESYAPIŞTIR23, SIKIŞTIRICI23, YATIŞTIRICI23, YAPIŞTIRMAK23, KIRPIŞTIRMA22, KIPIŞTIRMAK22, ALIŞTIRILIŞ21, ÇIKIŞTIRMAK21, KIZIŞTIRMAK21, KAPIŞTIRMAK21, KARIŞTIRICI21, SAÇIŞTIRMAK21, ÇALIŞTIRMAK20, ÇAKIŞTIRMAK20, ÇATIŞTIRMAK20, AYRIŞTIRMAK19, BARIŞTIRMAK19, SIKIŞTIRMAK19, YAKIŞTIRMAK19, YATIŞTIRMAK19, YARIŞTIRMAK19, ANIŞTIRMALI18, ANIŞTIRILMA18, ALIŞTIRILMA18, KIRIŞTIRMAK18, TIKIŞTIRMAK18, KAKIŞTIRMAK17, KARIŞTIRMAK17, KATIŞTIRMAK17, TANIŞTIRMAK17, TAKIŞTIRMAK17

KAKIŞTIRMAK

[-i]

  • Sürekli ve hafif hafif kakmak

    Dövmüşler, sövmüşler hatta boş böğrüne çivi ile kakıştırmışlar, yine kımıldatamamışlardı. - Refik Halit Karay

KARIŞTIRMAK

[-e]

[-i]

  • Karışma işini yaptırmak

[-i]

  • İçinde ne olduğunu anlamak veya aradığını bulmak amacıyla elle yoklamak

    Ceplerimi karıştırdım, bozuk para bulamadım. - Falih Rıfkı Atay

[-i]

  • Yemeği dibinin tutmaması için kaşıkla altüst etmek

    Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın, bir tencereyi karıştırıyor hem de için için ağlıyordu. - Ahmet Kabaklı

[-i]

  • Kurcalamak, oynamak

[-i]

  • Göz atmak, araştırmak, incelemek

    Saatlerce, istediğim kitapları, divanları, Servetifünun koleksiyonlarını karıştırdım. - Yusuf Ziya Ortaç

[-i]

  • Üstünkörü okumak

    Verdiğim cevapları dinlemiyor gibi dalgın, parmaklarıyla bir risaleyi karıştırıyordu. - Halit Ziya Uşaklıgil

  • Ayırt edememek, tam olarak seçememek

    Siz düşle gerçeği birbirine karıştırıyorsunuz.

KATIŞTIRMAK

[-e]

[-i]

  • Bir şeyin içine başka bir şey katarak karıştırmak

TANIŞTIRMAK

[-i]

[-le]

  • Birbirini tanımayanların tanışmasını sağlamak, tanıtmak, takdim etmek

    Seni rastgele bir yabancı ile tanıştıramam, bilirsin. - Reşat Nuri Güntekin

TAKIŞTIRMAK

[nesnesiz]

  • Küpe, bilezik, yüzük vb. süs eşyasını çokça takmak

ANIŞTIRMALI

[sıfat]

  • İçinde anıştırma bulunan, üstü kapalı (davranış, söz)

ANIŞTIRILMA

[isim]

  • Anıştırılmak işi

ALIŞTIRILMA

[isim]

  • Alıştırılmak işi

KIRIŞTIRMAK

[-i]

  • Kırışmasına sebep olmak

[-le]

[teklifsiz konuşmada]

  • Karşı cinsten biriyle yakın ilişkide bulunmak

    Ötekiler gelmeden Suzy ile hafif tertip kırıştırırlar. - Peyami Safa

TIKIŞTIRMAK

[-e]

[-i]

  • Boş yer kalmayacak biçimde doldurmak, gelişigüzel koymak, tıka basa sokmak

    Tam bir kutu çorabı tıkıştırdılar koltuğumun altına. - Nazım Hikmet

  • Acele ile birine bir şeyi yedirmeye çalışmak
  • İyice çiğnemeden yutarak yemek

    Musa tabaktaki peynirin yarısını, üç dilim ekmeği ve kâsede kalan tüm zeytinleri ağzına tıkıştırıp bir şey söylemeden çıktı evden. - Elif Şafak

AYRIŞTIRMAK

[-i]

  • Bütünün bozulmasına sebep olmak

[kimya]

  • Ayrışmasını sağlamak

BARIŞTIRMAK

[-i]

[-le]

  • Barışmalarını sağlamak, ara bulmak

    Günah çıkartıp dargınları barıştıracağız anlaşılan. - Necati Cumalı

SIKIŞTIRMAK

[-i]

  • Bir şeyi dar bir yere zorla sığdırmak, tıkmak

    Bilet kutusunu koltuğunun altına sıkıştırmış, elleri ceplerinde bir otobüs biletçisi geçti. - Necati Cumalı

  • Bir nesneyi sıkıca duracak biçimde bir yere koymak, yerleştirmek veya orada tutmak
  • Gevşek veya seyrek olan şeyleri birbirine yaklaştırarak sıkı duruma getirmek

    İstanbul tren yahut vapurunda hele bir kimseyi biraz sıkıştırın, hemen çarpılır, çay semaveri gibi oturduğu yerde fıkır fıkır kaynamaya başlar. - Reşat Nuri Güntekin

  • Bir şeyin sıkışmasına, kısılmasına, ezilmesine sebep olmak

    Parmağını pencereye sıkıştırmak.

  • Ansızın, gizlice ve karşısındakinin isteyip istemediğine bakmadan bir şeyi vermek, tutuşturmak

    Eline dolu bir kadeh sıkıştırdılar. - Refik Halit Karay

  • Kaçmayacak biçimde çembere almak, kıstırmak

    Anlattığına göre Niğde yakınlarındaki köylerden birinde imiş, sıkıştırmışlar. Jandarmalarla vuruşmuş. - Memduh Şevket Esendal

[mecaz]

  • Zorlamak

    Kocakarı odadan çıktıkça ben Nuri'yi sıkıştırıyorum. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[argo]

  • Sarkıntılık etmek

YAKIŞTIRMAK

[-e]

[-i]

  • Yakışacak bir duruma getirmek, uygun duruma koymak, yaraştırmak

    Yakışıklı, orta boylu, giydiğini kendisine yakıştırır, kendini saydırabilir bir adam. - Memduh Şevket Esendal

  • Uygun ve yerinde görmek

    Ancak kızı o oğlana bir türlü yakıştıramadı. - Tarık Buğra

  • Uydurmak

[mecaz]

  • Bir durum veya niteliği bir kimse için düşünmek, yormak

YATIŞTIRMAK

[-i]

  • Bir kargaşayı, ayaklanmayı bastırmak

    Hükûmet kuvvetleri ayaklanmayı yatıştırdı.

  • Ölçülü, ılımlı, sakin davranmasını sağlamak, sakinleştirmek

    O, tombul tombul iyimserliği ile beni yatıştırmak istedi. - Yusuf Ziya Ortaç

  • Yumuşatmak, razı etmek

    Ekrem'i zorla yatıştırıp bizim eve götürdüm. - Ahmet Ümit