[sıfat]

• Dışla ilgili, dışa ilişkin, haricî

[sıfat]

• Gövdesi kamış gibi boş ve boğumlu olan

  Buğdayın sapı kamışsıdır.

[sıfat]

• Akıp gitmeyen, ilerlemeyen

  Bulunduğum küçük odada sadece bir masa, dört iskemle ve akışsız, durağan bir zaman var. - Ayşe Kulin

[sıfat]

• Nakşı olmayan

[zarf]

• Nakşı olmaksızın

  Ben bu çevreyi motifsiz, nakışsız, dümdüz getiriyorum göz önüne. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[sıfat]

• Kullanılması güç, kullanılmaya elverişli olmayan

  Kullanışsız bir ev.

[sıfat]

• Anlayışı kıt olan, kafasız, kavrayışsız, vurdumduymaz, kalın kafalı, izansız, ferasetsiz, gabi

  Adam sizin çok can sıktığınızı, çok anlayışsız ve inatçı olduğunuzu ifade etmek üzere ters bir bakışla bakıyor yüzünüze. - İsmet Özel

• Hoşgörüsüz

[sıfat]

• Aldırmaz, umursamayan

[sıfat]

• Barışı seven, barışçı, barışçıl, sulhçu, sulhsever, sulhperver

  İlginç bir sonuç da çevreciliğin, barışsever akımlarla çakıştığıdır. - Melih Cevdet Anday

[sıfat]

• Yararsız

[isim]

• Kullanışsız olma durumu

[isim]

• Anlayış kıtlığı, kafasızlık, kalın kafalılık, vurdumduymazlık, izansızlık, gabilik

  Bu anlayışsızlık, benim bellek körlüğümden kaynaklanmıyor. - Aydın Boysan

• Hoşgörüsüzlük

[isim]

• Aldırışsız olma durumu

[isim]

• Barışsever olma durumu, barışçılık, barışçıllık, sulhçuluk, sulhseverlik, sulhperverlik

[sıfat]

• Yağışı olmayan, kurak

[sıfat]

• Kıpırtısı olmayan, kıpırtısız

  Baştan kuyruğa varıncaya kadar hiç farkında değilmiş gibi kıprayışsız bir bekleyiş... - Halikarnas Balıkçısı