[sıfat]

• Saçları ağarmaya başlamış (erkek)

  Yeni şube reisi, kırk beşlik, ellilik, kıranta, ağzı kalabalık bir adam. - Memduh Şevket Esendal

• İlerlemiş yaşına rağmen bakımlı, özenli (erkek)

  Masanın başında, güneşten yanmış yüzü, sert ve derin çizgilerle dolu, keskin bakışlı, kıranta bir adam oturuyor. - Esat Mahmut Karakurt

• Kırlaşmış (saç, sakal)

  Erkek, tıraşı uzamış kıranta saçlı, kırk yaşlarında bir köylüydü. - Reşat Nuri Güntekin

[isim]

• Uzaklık

[sıfat]

[fizik]

• Birbirinden gittikçe uzaklaşan (ışınlar, çizgiler)

[isim]

• Iralamak işi

[isim]

[eskimiş]

• Birbirini izleme, birbiri arkasından gelme, düzenli sıralanma

[isim]

• 343 ıztırar

[isim]

• Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

• Yaprakların üzerinde oluşan bir küf türü

• Bir kudret helvası türü

[isim]

[hukuk]

• Miras

[isim]

• Bırakmak işi

[isim]

[eskimiş]

• Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma

  Taksim, hicret ve inkırazla harp arasında bırakıldık. - Falih Rıfkı Atay

Ata Sözleri ve Deyimler

• inkıraza uğramak
• inkıraz bulmak
• inkıraz gelmek

[isim]

[halk ağzında]

• Sulak yerlerde yetişen, ince uzun yapraklarının kenarları keskin, koyu renkli bir tür çayır otu

[isim]

• Nalbantların atın tırnağını kesmek için kullandıkları keskin demir alet

[isim]

• Koyun, keçi vb. süt veren hayvanların barındırıldığı, süt ve süt ürünlerinin elde edildiği yer

[sıfat]

• Bayağı

  Bir hafta sonra ölü bulunmuştu evinde, basit bir dalgınlık, sıradan bir elektrik kaçağı. - Elif Şafak