[sıfat]

• Tanışılıp konuşulan (kimse), bildik, tanış

  Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı. - Ahmet Haşim

• Daha önceden bilinen, görülen, aşina

  Küçük kız, bir tanıdık edasıyla konuşan bu esrarlı adamı yadırgamadı. - Necip Fazıl Kısakürek

Ata Sözleri ve Deyimler

• tanıdık çıkmak

[sıfat]

• Kısa ve tıknaz

[isim]

• Çene altı, gerdan

[isim]

• Küçük bir parça, bir miktar

  Sığındığım, bir gıdım gönül hoşluğu aradığım bu yerde birden çıktı ortaya. - Nezihe Meriç

[isim]

• Tanıdık olma durumu

[isim]

• Gıdıklamak işi

[-i]

• Vücudun bazı yerlerine dokunarak ürperme veya gülerek kaçınma ile beliren bir sinir tepkisi uyandırmak

[mecaz]

• Eğlendirici, hoşa giden sözler söylemek

  Evlenme yaşına girmiş kızları mütemadiyen koca lakırtısı ederek gıdıklar, toy genç kadınları ayıp hikâyelerle eğlendirir. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• Gıdıklanmak işi

[isim]

• Ökçesiz ve arkalıksız terlik veya pabuç, şıpşıp

  Çıplak, kuvvetli topuklarının altında şıpıdıklarının ökçelerini ezerek alı al, moru mor bir telaşla geliyordu. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[nesnesiz]

• Gıdıklama işi yapılmak

  Sanki gıdıklanıyorlar ve gülmekten katılacaklar. - Sermet Muhtar Alus

[isim]

• Hızır ve İlyas peygamberlerin her yıl buluştuklarına inanılan 6 Mayıs günü

• Her yılın 6 Mayıs gününde kutlanan geleneksel bayram

  Bu yalılarda da Hıdırellez'i belirtir hiçbir olağanüstülük görülmüyordu. - Salâh Birsel

[isim]

• Gıdıklama işi