[isim]

• Yara

[tıp]

• Sindirim organlarında ve özellikle mide ile onikiparmak bağırsağında görülen yara, karha

  Bir süre, mide ülseri tanısıyla sayrılık geçirdi. - Cahit Külebi

[sıfat]

• Püskülü olmayan

  Püskülsüz eski yemeni sarılı fesi en yağlı ve en kılıksız çocuk oydu. - Halide Edip Adıvar

[sıfat]

• Tahammülü olmayan

  Yorgun, tahammülsüz, aşkı taşımaya kabiliyetsiz bir hâldeyim. - Hüseyin Cahit Yalçın

[sıfat]

• Formülü olmayan

[sıfat]

• Gönlü olmadan, isteksiz yapılan

  Bir okul skecinin gönülsüz oyuncuları gibiydiler. - Ayşe Kulin

[zarf]

• Gönlü olmaksızın, istemeyerek

  Gönülsüz yazıyorum. İstemediğim için, çevresinde dolanıp uğunuyorum. - Nezihe Meriç

Ata Sözleri ve Deyimler

• gönülsüz namaz göğe ağmaz
• gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş

[isim]

• Tahammülsüz olma durumu

[isim]

• Bir işi istemeyerek yapma, isteksizlik

  Bununla birlikte adamlara kürkler, postlar, kepenekler ve keçe çizmeler dağıtılarak gönülsüzlükleri giderilmeye çalışıldı. - İhsan Oktay Anar

[zarf]

• İsteksiz bir biçimde, istemeyerek

  Dizginleri tartıyor, kamçısı ile gönülsüzce vuruyor. - Memduh Şevket Esendal