[isim]

• Biçimleri yapılacak işe göre değişen, üzerinde maden dövülen, çelik yüzeyli, demir araç

  Demir yalım gibi kızarmıştı. Küçücük örsünün üstüne koydu, dövmeye başladı. - Yaşar Kemal

• Üzerine çivi çakılacak ayakkabı geçirilen kunduracı gereci

Ata Sözleri ve Deyimler

• örs ve çekiç arasında kalmak

[isim]

• Örselemek işi

[isim]

• Örselenmek işi

[tıp]

• Travma

[-i]

• Yıpratmak, eskitmek, hırpalamak, zedelemek

  Geçen zaman beni örseledi. - Reha Mağden

[mecaz]

• Gücünü azaltmak, canlılığını gidermek, sarsmak

  Naciye Hanım, kalkık kaşlarıyla başını sallayarak meclisin sükûtunu örseledi. - Peyami Safa

[sıfat]

• Görme duyusuyla ilgili olan, görmeye dayanan

[nesnesiz]

• Örseleme işine konu olmak

  Örselenir, zedelenir ne kadar kollasan / Bu büyülü nakışlar bir tutam toz olacak - Behçet Necatigil

[isim]

• Örselenme işi

[sıfat]

• Gevşeyip sarkmış, yıpranmış

  Beni yanımdaki pörsük, sarışın yüze bağlayan başka ortak hatıralar da var. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• Örseleme işi

[isim]

• Pörsümek işi, porsuma

[nesnesiz]

• Gevşeyip sarkmak, porsumak

  Rutubetten gevşeyerek, pörsüyerek saçaklanmış, parmakla dokunulsa sökülecek hâle gelmişti. - Peyami Safa

[sıfat]

• Çalıştırıcısız

[isim]

• Pörsük olma durumu

[sıfat]

• Hoparlörü olmayan

[sıfat]

• Şarjörü olmayan