[isim]

[halk ağzında]

• Kıvılcım

• Parça, zerre

[isim]

• Ufak ve seyrek taneli üzüm salkımı

  Bağ bozumundan sonra kütüklerde kalan tek taneli, güneşten ısınmış üzüm çıngılının tadını hiçbir salkımda bulamazsınız. - Refik Halit Karay

[isim]

• Küçük çan

  Atlı araba ormanın içinden geçen ince bir yolda çıngırak sesleriyle uzaklaşıyor. - Adalet Ağaoğlu

• İçindeki tanelerin hareketiyle ses çıkaran metal nesne, çıngırdak

  Kollarını çıngırağı tutmak istermiş gibi oynatıyor; ileriye geriye, iki yana. - Attila İlhan

• Çocuk oyuncağı olarak kullanılan saplı bir çıngırak türü

Ata Sözleri ve Deyimler

• çıngırağı çekmek

[isim]

• Çıngırağın sesine benzer keskin ve kesik sesin adı

[sıfat]

• Çıngırak taşıyan, üzerinde çıngırak bulunan

  Bir gün bol çıngıraklı atları sabırsızca kişneyen bir yaylı, kapımızın önünde durdu. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[mecaz]

• Neşeli ve yüksek sesli (gülüş, kahkaha)

  Bedri beklenmedik çıngıraklı bir kahkaha savurdu. - Oktay Rifat

Ata Sözleri ve Deyimler

• çıngıraklı deve kaybolmaz

[isim]

• Çıngırak

[isim]

• Çıngırdamak işi

[nesnesiz]

• Çıngırak sesi çıkarmak

  Caz alabildiğine çıngırdıyor, gümbürdüyor, garsonlar sağa sola seğirtiyor. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• Çıngırdatmak işi

[isim]

• Çıngırak yapan veya satan kimse

[-i]

• Çıngırak sesi çıkarmasını sağlamak

  Sığırlar çıngıraklarını ıslak ve sisli seslerle çıngırdatarak geçtiler. - Sait Faik Abasıyanık

[isim]

• Çıngırakçının yaptığı iş