[isim]

• Az yağlı, bazen şekerli ve yumurtalı, gevrekçe bir hamur işi

  Kahve ile çörek yiyerek çok iştahlı bir kahvaltı yapmıştır. - Salâh Birsel

[gök bilimi]

• Kurs (I)

[sıfat]

• Çörek yapmaya elverişli olan, çörek için ayrılmış olan

  Çöreklik un.

[isim]

• Çörek yapan veya satan kimse

[isim]

• Çöreklenmek işi

  Onu çöreklenmeye başlamış dev büyüklüğünde bir boa yılanına benzetemiyor. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[nesnesiz]

• Yılan halka durumunda kıvrılıp toplanmak

• Çökmek, çömelmek

  Bir sıtma nöbeti içinde titreyerek olduğu yere çöreklendi. - Sait Faik Abasıyanık

[alay yollu]

• Rahat bir biçimde yayılıp oturmak

[mecaz]

• Bir yerde, orada yaşayanları rahatsız etme pahasına sürekli kalmak, yerleşmek

  Geldi, çöreklendi, gitmek bilmedi.

[mecaz]

• Bir duyguyu güçlü ve sürekli olarak duymak

  Yıllarca beklenen bir yolcunun gecikmesinden doğan sıkıntı, ağrılarıyla içime çöreklendi. - Aka Gündüz

[isim]

• Çöreklenme işi

[isim]

• Çörekçinin yaptığı iş

[isim]

• Çöreklenebilmek işi

[-e]

[nesnesiz]

• Çöreklenme ihtimali veya imkânı bulunmak