[isim]

• Çatma işi

[sıfat]

• Çelişkili

  Bu soru üzerine bir sürü çatışık düşünceler ileri sürüldü.

[isim]

[felsefe]

• Yasaların veya önermelerin kendi aralarında çelişikliği, antinomi

[isim]

• Çatışmak işi

  Evdekilerle boyuna çatışmaya başlamam yüzünden evden kovuldum. - Çetin Altan

• Silahlı büyük kavga, arbede

  On beş dakika süren bir çatışma olmuştur.

[askerlik]

• Savaş maksadıyla düşmana karşı ilerleyen bir birliğin karşı tarafın keşif ve güvenlik kollarıyla arasındaki ilk silahlı vuruşma

[coğrafya]

• Türlü yönlerden uzanan kıvrımlı dağ sıralarının, bir yerde dar bir açı ile birbirine yaklaşıp kaynaşması veya düğümlenmesi

[nesnesiz]

[-le]

• Birbirine çatmak veya çatılmak

  Ulu denizin üstünü çatışan, şimşeklenen kara bulutlar sardı. - Yaşar Kemal

• Karşılıklı vuruşmak

• Kavga etmek

  Fena hâlde sinirliyim, bugün muavin hanımla behemehâl çatışacağım. - Faruk Nafiz Çamlıbel

• Söz, iddia veya davranış birbirini tutmamak, birbirini çelmek, mütenakız olmak

• Deve ve köpek çiftleşmek

[isim]

• Çatışılmak işi

[isim]

• Çatışık olma durumu

[isim]

• Çatıştırmak işi

[nesnesiz]

• Çatışma işi yapılmak

[-i]

[-le]

• Birbirine çattırmak, kavga ettirmek, birbirine düşürmek

[isim]

• Çatışabilmek işi

[isim]

• Çatışma çıkaran kimse

  Sesi anlamlı, söyledikleri içtendi; bir iki yıl öncesinin sert, çatışmacı sesi değildi. - Burhan Günel

[nesnesiz]

[-le]

• Çatışma ihtimali veya imkânı bulunmak

• Çatışmaya gücü yetmek

[isim]

• Çatıştırılmak işi

[nesnesiz]

• Çatıştırma işi yapılmak