[isim]

• Toplumun ahlak kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranış

  Bu ayıbı işleyenlerle birlik olmayı bir türlü kibrime yediremiyorum. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

• Kusur, eksiklik

[sıfat]

• Utanç veren

Ata Sözleri ve Deyimler

• ayıbını yüzüne vurmak
• ayıp etmek
• ayıp kaçmak
• ayıptır söylemesi

[isim]

• Kaybolma, yitme, yitim

• Kaybedilen şey

  Yarıştan kazançlı çıkmak için hasmının kayıplarına karşı duyarsız kalmak zorunludur. - İsmet Özel

[sıfat]

• Kaybolmuş olan, yitik, zayi

  Ben dünyadan bihaber bir çocuğum / Kayıp zıpzıplarımı arıyorum - Cahit Sıtkı Tarancı

Ata Sözleri ve Deyimler

• kayıplara karışmak
• kayıp vermek

[sıfat]

[halk ağzında]

• Yıpranmış, aşınmış, eski

  İç cebindeki meşin cüzdandan çıkardığım, ortasından ikiye bölünmüş yıprak bir sarı kâğıdı uzatıyorum. - Reşat Nuri Güntekin

[sıfat]

• Ayıbı, kusuru olan

[isim]

• Yıpramak işi

[isim]

• Kınama

  Bu keşiften hoşnutluğumu gizleyebildiğim kadar gizleyip sözüm ona bir ayıplamayla homurdanıyorum. - Adalet Ağaoğlu

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Aşınıp eskimek, incelmek

[isim]

• Yıpranmak işi

[tıp]

• Doku bozukluğu

[isim]

• Yıpratmak işi

[isim]

• Ayıplanmak işi

[-i]

• Kınamak

  Ayıplama kardeş, üç gündür lakırtı orucundayım. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[nesnesiz]

• Zamanla veya çok kullanılma sonucu aşınmak, eskimek

  Gömleği ütülü ama yıpranmıştı. - Yusuf Ziya Ortaç

• Makine veya makine parçaları aşınıp bozulmak

  Dikiş makinesi kullanıla kullanıla yıprandı.

• Saygınlığı azalmak

[mecaz]

• Çeşitli etkenlerle eski gücü kalmamak

  Onun zekâsı hiç yıpranmamış.

[-i]

• Yıpranmış duruma getirmek, eskitmek

[mecaz]

• Türlü etkenler eski gücünü yok etmek

[nesnesiz]

• Ayıplama işine konu olmak

[isim]

• Yıpratılmak işi