[sıfat]

• Uyuyan

• Durgun (su)

[isim]

• Buyruk

[isim]

• Herhangi bir olguyu, bir işi, bir durumu duyurmak için yayımlanan yazılı veya sözlü haber, ilan

Ata Sözleri ve Deyimler

• duyuruda bulunmak

[isim]

• Buyurmak işi

[isim]

• Duyurmak işi

[-e]

[-i]

• Bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını kesin olarak söylemek, emretmek

  Ahlak sadece kötülük etmekten çekinmek değildir, başkalarının edecekleri kötülükleri de önlemeye çalışmayı buyurur. - Nurullah Ataç

• Söylemek, demek, düşüncesini bildirmek

  Bir şey mi buyurdunuz?

  Çok doğru buyuruyorsunuz. - Falih Rıfkı Atay

[-e]

• Gelmek, gitmek, geçmek, girmek

  Salona buyurmaz mısınız? - Mithat Cemal Kuntay

[-i]

• Almak

  Buyurunuz kahvenizi! - Mehmet Emin Yurdakul

[yardımcı fiil]

• Etmek, eylemek

  Size karşı derin hürmeti vardı, lütuf buyurur sorarsanız yalnızlığını hissetmez. - Refik Halit Karay

Ata Sözleri ve Deyimler

• buyur!
• buyur etmek
• buyurun cenaze namazına!

[-e]

[-i]

• Duymasını sağlamak

  Sesini duyuramadığını anlayarak daha kuvvetle tekrar etti. - Peyami Safa

• İlan etmek

  Zaman zaman tiyatrolar yeni dekorlar yaptıklarında bunu halka övünçle duyururlardı. - Metin And

[mecaz]

• Sezdirmek

[isim]

• Duyurma işi, sirküler

[isim]

• Duyurulmak işi

[-e]

• Duyulmasını sağlamak

• İlan edilmek

[sıfat]

• Sık sık buyruk veren, buyruk verir gibi konuşan

  Karısının buyurgan bilgiçliğine, yukarıdan ilgisine katlanabilmesi, artık son derece güç. - Attila İlhan

[mecaz]

• Kesin hüküm bildiren

  Tümceyi sonlandıran buyurgan nokta yerine, sorulara açık, bitimsiz üç noktayı yeğlediklerini belirtmişti. - Tomris Uyar

[isim]

• Duyuruların üzerine yazıldığı veya yapıştırıldığı düz levha, duyuru tahtası, ilan panosu, ilan tahtası

[isim]

• Buyurabilmek işi

[sıfat]

• Uykusu sırasında konuşan, yürüyen (kimse), sairfilmenam

[nesnesiz]

• Buyurma ihtimali veya imkânı bulunmak

• Buyurma becerisi bulunmak