İçinde Ut Bulunan 6 Harfli Kelimeler

İçerisinde UT olan 6 harfli 72 kelime bulunuyor. İçinde UT olan 6 karakterli kelime listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Ut ile başlayan 6 harfli kelimeler. ut ile biten 6 harfli kelimeler. İçinde olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

AVUT17, MEVCUT17, FUTBOL16, HOŞNUT15, HAYDUT15, MEŞHUT15, AVUTMA14, BUTSUZ14, MEVRUT14, MEVLUT14, MEVKUT14, MUTFAK14, MAHDUT14, PİÇUTA14, SKAVUT14, VURTUT14, VERMUT14, BİZMUT13, MAPUTO13, MUTSUZ13, MAZBUT13, KİBUTZ12, KUTUCU12, KUTSUZ12, KEPSUT12, MAHRUT12, MAHLUT12, OKUT12, SUTAŞI12, TUTUCU12, CİBUTİ12, BUUTLU11, BEYRUT11, BARBUT11, LAHUTİ11, MEŞRUT11, PUTREL11, TUTMAÇ11, UTANIŞ11, UYUTMA11, DUTLUK10, MERBUT10, SÜKUTİ10, SUTYEN10, UMUTLU10, YUTMAK10, ANADUT9, BUTLAN9, KOMUTA9, KUTULU9, MESKUT9, MAKSUT9, OKUTMA9, TUTULU9, UTULMA9, UTKULU9, UNUTMA9, ULUTMA9, KORKUT8, KUTSAL8, KRUTON8, MUTLAK8, MUTENA8, MATRUT8, NEMRUT8, TUTSAK8, TUTMAK8, TUTKUN8, TUTSAT8, UTANMA8, TUTKAL7, UTARİT7

TUTKAL

[isim]

  • Deri, kıkırdak vb. hayvansal maddelerden elde edilen, katılaşıp sertleşme özelliğiyle tahta, kâğıt vb. yapıştırmaya yarayan madde

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tutkal gibi

Birleşik Kelimeler: tutkal şerbeti, ince tutkal, plastik tutkal, balık tutkalı, boncuk tutkalı, glüten tutkalı, kaurit tutkalı, kazein tutkalı, lastik tutkalı

UTARİT (Kelime Kökeni: Arapça ʿuṭārid)

[isim]

[gök bilimi]

  • Merkür

KORKUT

[isim]

  • Muş iline bağlı ilçelerden biri

KUTSAL

[sıfat]

[din bilgisi]

  • Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes
  • Tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen, kutsi, mukaddes, lahut

    Aşkın kutsal tarafına inanmamı sarhoşluk belirtisi diye yorumladım. - Halide Edip Adıvar

  • Bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen

    Demokraside, insanın en doğal, en kutsal hakları bir pazarlık konusu olur. - Necati Cumalı

[felsefe]

  • Tanrı'ya adanmış olan, tanrısal olan

Birleşik Kelimeler: dış kutsal

KRUTON (Kelime Kökeni: Fransızca croûton)

[isim]

  • Yağda veya fırında kızartılan küçük küp biçimindeki ekmek parçası

MUTLAK (Kelime Kökeni: Arapça muṭlaḳ)

[sıfat]

  • Salt

    Eskilerden üstün olmasa da onlar kadar mutlak bir roman yazmak istiyorum. - Halide Edip Adıvar

[felsefe]

  • Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık

[zarf]

  • Kesinlikle

    Hele hükümdar liyakatsizse böyle bir murakabeye mutlak ihtiyaç vardır. - Cemil Meriç

Birleşik Kelimeler: mutlak değer, mutlak mera, mutlak nem, mutlak sıcaklık, mutlak sıfır

MUTENA (Kelime Kökeni: Arapça muʿtenā)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Özenilmiş, özenli bir biçimde yapılmış

    En mutena çiçek muhakkak ki menekşedir. - Refik Halit Karay

  • Seçkin, önemli

    Bir dakika evvelki mutena alayın hayalini heyecanlı ve muzaffer gözlerle takip ediyorlardı. - Halide Edip Adıvar

MATRUT (Kelime Kökeni: Arapça maṭrūd)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Kovulmuş, çıkarılmış

NEMRUT (Kelime Kökeni: Arapça nemrūd)

[sıfat]

  • Yüzü gülmeyen
  • Acımaz, can yakıcı

    Bu adam bir aralık eşkıyalık yapmış çok nemrut bir herif. - Peyami Safa

TUTSAK

[isim]

[askerlik]

  • Savaşta ele geçen düşman, esir

[sıfat]

  • Gitmesine, serbestçe hareketine engel olunan

    Hayatı anlamazsan tutsak olduğunu bile bilemezsin, hakkını arayamazsın. - Emine Işınsu

[mecaz]

  • Bir şeye veya bir kimseye çok bağlı, kendisini bir şeyin etkisinden kurtaramayan kimse

    Her insan kendi kuruluşuna uygun bir romantizmin tutsağı. - Attila İlhan

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tutsak düşmek
  • tutsak olmak

Birleşik Kelimeler: tutsak pazarı

TUTMAK

[-i]

  • Elde bulundurmak, ele almak

    Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. - Ömer Seyfettin

  • Ele geçirmek, yakalamak

    Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. - Ömer Seyfettin

  • Avlamak

    Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz. - Refik Halit Karay

  • Yanında bulundurmak, alıkoymak

    Siz gelinceye kadar çocuğu ben tutarım!

  • Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek

    Vahşidir, hiçbir zaman onu kafeste tutmak mümkün değildir. - Sait Faik Abasıyanık

  • Kaplamak

    Tabanı otuz, otuz beş metre kadar tutan bir eşkenar üçgen biçimindedir. - Tarık Buğra

  • Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak

    Şu yağan kar bir tutsun, seyreyle sen ertesi gün çocukları. - Sait Faik Abasıyanık

  • Denetimi ve yetkisi altına almak
  • Desteklemek, birinden yana çıkmak
  • Benimsemek, beğenmek

    Ama öylelerini de çevresinde kimse sevmemiş, tutmamıştır. - Tarık Buğra

  • Gereğini yapmak, yerine getirmek

    Verdiği sözü tutmuş, vaktinde gelmişti.

  • Uygun gelmek, çelişmez olmak

    Bir talih eseri olarak ondan gelen cevap benim kendi bulduklarımı tuttu. - Reşat Nuri Güntekin

  • Kapatmak, sarmak
  • Hizmetine almak veya kiralamak

    Burada bir kat tuttum. Yazı geçireceğim. - Peyami Safa

  • Bir işe herhangi bir anlayışla girişmek

    Yapıyı geniş tuttu.

  • Beddua, dua, ah vb. etkisini göstermek, gerçekleşmek, yerine gelmek, varmak

    Avradın ilenci tutarsa senin iki gözün kör olacak. - Memduh Şevket Esendal

  • Ulaşmak, varmak

    Hayvanlar, Bağdat Caddesi'ni tutmuş, çalakamçı ilerliyor. - Sermet Muhtar Alus

  • Para toplamı ...-e varmak, değeri olmak

    Aldığım şeyler bin lira tuttu.

[halk ağzında]

  • Uğramak

    Vapur İzmir'i tutmayacakmış.

  • Herhangi bir durumda bulundurmak

    Seksen bir yaşında da olsa çalışmak insanı zinde tutuyor. - Haldun Taner

  • Varsaymak, farz etmek

    Haydi tutalım babasının bir günahı vardı, çekti. - Memduh Şevket Esendal

[-e]

[-i]

  • Hedef olarak almak

    Taşa tutmak.

[-e]

[-i]

  • Alacağa veya vereceğe saymak

    On bin lirayı borcunuza tuttum.

[-e]

[-i]

  • Yaklaştırmak

    Biraz toz olsa mendilini burnuna tutar. - Abdülhak Şinasi Hisar

  • Kullanmak

    Yaşmak tutmak. Ustura tutmak.

  • Bağlamak

    Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım. - Bekir Sıtkı Erdoğan

[nesnesiz]

  • Beklenen sonucu vermek

    Toprağa atılan her tohum bir ümittir. Tohum ya tutar ya tutmaz. Ya yeşerir ya yeşermez. - Şevket Rado

[nesnesiz]

  • İş görebilmek

    Eli ayağı tutsun, açlıktan ölmesin, yeterdi ona. - Tarık Buğra

[nesnesiz]

  • Sürmek, zaman almak

    Bu iş iki saat tuttu.

[nesnesiz]

  • Yapışarak veya sokularak çıkmaz olmak

    Boya tutmadı. Çivi iyi tuttu.

  • Bir şeyi kullanması için uzatmak

    Kucaklaşma sahanlıkta başlar ve ayakkabılarını çıkarıp karısının tuttuğu terliklerini giyene kadar Serdar'ın kolları boynunda kalır. - Tarık Buğra

  • Sunmak

    Konuklara şeker tutmak.

  • İşgal etmek
  • İzlemek

    Tepeden inince Değirmendere'ye hâkim bir iz tutacaksınız. - Refik Halit Karay

  • Bırakmamak

    Baba sesini çıkarmadı hatta öksürüğünü bile galiba tuttu. - Peyami Safa

  • Sarmak, bürümek

    Hey başları duman tutmuş dağlar, hey! - Halk türküsü

  • Asılmak, kuvvetlice sarılmak

    Üç kişi tutarlarmış da onu pencerenin önünden çekemezlermiş. - Peyami Safa

  • Bir kimsenin yerini almak

    Bak azizim, dedim, ben senin yerini tutamam. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Otobüs, vapur, uçak vb. hasta etmek
  • Herhangi bir durumda kalmasını sağlamak

    Kapıyı açık tutmayın.

  • Bir yerde kalmasını sağlamak
  • Bir sanat eseri geniş ilgi görmek

    Eğer piyes tutar da alkışlanırsa bir yazara yakışacak bir kıyafet giymeliydim. - Cahit Uçuk

  • Biriktirmek, tasarruf etmek

    Sen metelik tutuyorsun gibi geliyor bana. Ay başına kadar bana ödünç versene. - Memduh Şevket Esendal

  • Askerlikte, bankacılıkta durdurmak, blokaj
  • Başlamak

    Kadınların başında gördüğünüz bürümcükten, iç çamaşırlarından tutunuz da entarilik kaba pamuklulara kadar hepsi Osmanlı malı idi. - Falih Rıfkı Atay

  • Bir şey düşünmek

    Herkes aklından bir sayı tutsun.

[spor]

  • Takım oyunlarında karşı takımdaki bir oyuncuyu yakından izlemek, markaja almak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tut kelin perçeminden
  • tut ki
  • tuttuğu altın olsun
  • tuttuğu dal elinde kalmak
  • tuttuğunu koparmak

Birleşik Kelimeler: tutçek, vurtut, çultutmaz, yantutmaz

TUTKUN

[sıfat]

  • Gönül vermiş, meftun, meclup

    Kapıda bekleşen tutkunlarından bir tanesinin arabasına atladığı gibi ortadan kayboluyordu. - Ercüment Ekrem Talu

  • Bir şeye alışmış, bağlanmış, düşkün

    Ben yine eskisi gibi tutkunum tiyatroya. - Necati Cumalı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tutkun olmak

TUTSAT

[isim]

[ticaret]

  • Tutulu satış

UTANMA

[isim]

  • Utanmak durumu, arlanma, teeddüp

    İradesizliğimden utanma duymamaya da alıştım. - Refik Halit Karay

Birleşik Kelimeler: utanma duygusu

ANADUT (Kelime Kökeni: Rumca)

[isim]

  • Ekin ve ot demetlerini arabaya yüklemeye veya harmanı aktarmaya yarayan uzun saplı, üç dişli, ahşap araç