[zarf]

• Yalnızca duyarak, dinleyerek

  Fırat Sultan bu okçu şehzadeye kulaktan âşık olmuş. - Refik Halit Karay

[isim]

• Kulakları soğuk, rüzgâr vb. dış etkilerden korumak için kulak kepçesini örtecek biçimde yapılmış kılıf

[teknik]

• Radyo, telefon, telsiz vb.nde kulak ile verici arasında ses bağlantısı kurmaya yarayan araç

• Ağır işitenlerin daha iyi işitebilmek için kulaklarına taktıkları pilli araç

[isim]

• Kurulamak işi

  Kocaman bir tas içinde su geliyor, sabun, havlu, kurulama deyinceye kadar hiddeti geçiyor sultanın. - Necip Fazıl Kısakürek

[isim]

• Kutulamak işi

[isim]

• Sulak olma durumu

[nesnesiz]

• Sulama işi yapılmak

  Sulandıkça canlanan bir nergise gösterilebilecek özenle yaralarını sardı onun. - Reha Mağden

• Sulu duruma gelmek

  Geceye doğru kar sulanıyor ve gevşiyor. - Attila İlhan

• Suyu çoğalıp yoğunluğu azalma

  Kanı sulandı.

• Göz yaşarmak

  Otomobilde bir şey kaçtığı için durmadan gözü sulanıp akıyor. - Reşat Nuri Güntekin

[mecaz]

• Ciddiyetini, ağırlığını kaybetmek

[-e]

[argo]

• İmrendiğini açığa vurmak

  Bizim çiçeklere sulandı.

[-e]

[argo]

• Birine karşı duyulan cinsel isteği kendisine sezdirmek, yeşillenmek

[-e]

[-i]

• Sulama işini yaptırmak

  Belediye bahçeleri sulatıyor, yangın söndürmenin yedek sularını da kullanıyormuş. - Memduh Şevket Esendal

[isim]

• Ululanmak işi

[-i]

• Ağırlamak

• Ulu tutmak, ulu saymak

[isim]

[biyoloji]

• Yumurta hücresi oğulcuk olurken morulanın gelişerek içi boş yuvarlak biçime girmesi durumu, morula

[-e]

[-i]

• Bulaştırmak

[-e]

• Bulama işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak

  Parfüme bulanmış bir ter, boyalı suratlarından buharlaşıyor. - Attila İlhan

[nesnesiz]

• Duruluğunu yitirmek

  Havuz bulandı.

[nesnesiz]

• Parlaklığını ve açıklığını yitirmek

  Hava bulandı.

[nesnesiz]

• Mide bulantısı olmak

[nesnesiz]

[mecaz]

• Karışmak

[isim]

• Ebrulamak işi

[isim]

• Arzulamak durumu

[isim]

• Cankurtaran