[isim]

• Alaturka olma durumu

  İyi bir Batı kültürü almış olması dolayısıyla görevini alaturkalığa, yozlaşmaya dönüştürmemiştir. - Cahit Külebi

[-i]

• Tutkal sürmek, tutkalla yapıştırmak

[isim]

• Tutkallanmak durumu

[isim]

• Koltuklanmak işi

[-i]

• Koltuğu altına almak

  Tablolarını koltuklayarak İstanbul'a dönerken Etimesgut köyünün elektriklerini görmüş. - Falih Rıfkı Atay

• Koltuğa girmek

  Karşıladılar koltuklayıp içeri aldılar.

[mecaz]

• Kıvanç verecek biçimde övmek, koltuklarını kabartacak sözler söylemek, pohpohlamak

  Maşallah da maşallah! Kırk bir kere! Tuh tuh! diyerek karşıladılar; koltuklayıp içeriye, camekâna aldılar. - Ercüment Ekrem Talu

[-i]

• Tutuklama işini yaptırmak

[nesnesiz]

• Tutuklama işine konu olmak

[nesnesiz]

• Tortu durumuna gelmek

[isim]

• Fidye

[isim]

• Oturaklı olma durumu

[isim]

• Tutturuk olma durumu

  Onun bu tutturukluğunu ve inadını en iyi anlayan Morris'ti. - Murathan Mungan

[isim]

• Kopça, düğme gibi iki şeyi birbirine tutturmaya yarayan nesne

[isim]

[hayvan bilimi]

• Turna ve telli turnayı içine alan bir familya

[nesnesiz]

• Tuzak durumuna getirilmek

  Tuzaklanmış mayın.

• Tuzak kurulmak

[nesnesiz]

• Susması sağlanmak, konuşması önlenmek

  Kasabanın matemine hürmet olarak bu akşam radyo susturulmuştu. - Reşat Nuri Güntekin

• Aldığı karşılıkla artık söz söyleyemeyecek bir duruma düşürülmek