[isim]

• San

[sıfat]

• Titreyen, lerzan

  O gece şu çinilerin üstünde titrek mum ışıkları kim bilir ne korkunç gölgeler koşturdu. - Ruşen Eşref Ünaydın

[isim]

[dil bilgisi]

• Ton

[isim]

• Titremek işi

  Herkeste bir içlenme, bir acılanma, bir titreme vardı. - İsmail Hakkı Baltacıoğlu

Ata Sözleri ve Deyimler

• titreme gelmek

[isim]

• Titrek olma durumu

[isim]

[eskimiş]

• Sırası gelmişken söylenen söz

• Anlatıma eklenmesi istenen söz

[nesnesiz]

• Küçük ve hızlı salınım hareketleri yapmak

  Geçtiği yollarda, incecik ellerine, kahır görmüş köylülerin nasırlı elleri sarıldı, ninelerin dua ile titreyen dudakları dokundu. - Hamdullah Suphi Tanrıöver

[-den]

• Kaslar hızlı küçük kasılmalarla sarsılmak

  Soğuktan mı titriyordum yoksa heyecandan, üzüntüden mi, bilmem. - Sait Faik Abasıyanık

• Ses kısık ve kesik çıkmak

  Gözleri fırlamış, dudakları morarmıştı, elleri titriyor, sedası titriyordu. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

• Çok üşümek

• Işığın aralıklı olarak gücü azalıp çoğalmak

[-den]

[mecaz]

• Birinden veya bir şeyden korkmak, korkuya kapılmak

[isim]

• Titretmek işi

[-i]

• Titremesine yol açmak

  Ellerini büsbütün titretiyordu. - Refik Halit Karay

[mecaz]

• Korku salmak

[isim]

• Titretme işi

[isim]

• Titremlemek işi

[isim]

[fizik]

• Küçük ve hızlı salınım, ihtizaz, vibrasyon, rezonans

  Küçük ölçüde kuvars kristalinin titreşimleri olmasa hepimizin kullandığı kuvarslı saatler yapılamazdı. - Aydın Boysan

• Bir noktanın gözün göremeyeceği kadar kısaca kımıldanışı, ihtizaz

  Sorunları ve titreşimleriyle, çok gelişkin bireyliğiyle bir insan... - Selim İleri

[isim]

• Titreşmek işi

[nesnesiz]

• Konuşmada, düşünce veya duyuştan gelen yumuşaklık ve sertlik özelliklerini belirtmek için tonları düzenlemek

[nesnesiz]

• Her yanı titremek

  Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık - Mehmet Akif Ersoy

• Titreşim durumunda olmak, ihtizaz etmek