[isim]

• Etek

  O irmik kokulu neftî bluzuyla vanilya kokulu gri etekliğini giyerdi. - Sait Faik Abasıyanık

• Bir şeyin aşağıya doğru uzanan yüzü

  Davlumbazın etekliği.

[sıfat]

• Etek yapmaya elverişli (kumaş)

[sıfat]

• Tekeri olan, tekerlekli

[sıfat]

• Bir şeye karşı isteği olan

  Neden olmasın, çok istekli bir çocuk. Üstelik genç ve dinamik. - Ahmet Ümit

[zarf]

• Gerçekten, hakikaten

  Nitekim bugün dünyada ne kadar iyi ressam varsa o kadar da resim yapma tarzı vardır. - Asaf Halet Çelebi

• Sonuç olarak

  Nitekim kendisi de bunu anlamış gibi vapurda bütün yolculuğumuz boyunca bir köşeye çekilip oturmuş. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[isim]

• Bizans kiliselerinde sahndan sütunlarla veya duvarla ayrılan bölüm

[isim]

• Dokuma

• Dokumacılık

[isim]

• Teklemek işi

[isim]

[anatomi]

• Kabuk

  Beyin korteksinin harabiyeti sonucu bir olguyla karşı karşıya imişiz. - Tarık Dursun K.

• Bir organ veya yapının dış katmanı

• Beyin kabuğu

[isim]

• Kauçuk, ipek, pamuk veya yün karışımı bir tür yapma kumaş

[sıfat]

• Bu kumaştan yapılan

  Lasteks mayo.

[sıfat]

[eskimiş]

• Bir şeye inanan, itikat eden, inançlı, inanlı, imanlı, mümin, dindar

  Mutekit ve temiz kalpli olan seyyah buradan ayrılmadan evvel bir rüya görüyor ve bunu anlatıyor. - Asaf Halet Çelebi

[zarf]

[eskimiş]

• Tekit ederek, tekit yoluyla, üsteleyerek, yineleyerek

[isim]

• Tekne, özellikle deniz teknesi yapan ve satan kimse

• Sokaklarda balık satan kimse

[isim]

• Tekel kuran ve bu tekeli kabul ettiren kimse, inhisarcı

• Tekel görevlisi

[sıfat]

[mecaz]

• Bir şeye, bir düşünceye tek başına sahip olma, benimseme, yayma taraflısı olan

  Politik partilerin tekelci görüşlerinin etkisinden daha kolay sıyrılıyor. - Haldun Taner

[isim]

[eskimiş]

• Üşengeçlik

[isim]

[eskimiş]

• Olgunluk, olgunlaşma

• Gelişim, gelişme

  Bu derece intibak kabiliyeti, tekâmül kuvveti olan dinamik bir millet olmasak mahvolurduk. - Orhan Seyfi Orhon

[biyoloji]

• Evrim

Ata Sözleri ve Deyimler

• tekâmül etmek