[isim]

• Sızlanmak işi, yakınmak, şikâyet, şekva, tazallüm

  Sonra karısının, para yetiştiremiyorum diye sızlanmasını hatırladı. - Memduh Şevket Esendal

[nesnesiz]

• Kendine yapılan bir haksızlığı, kendisini tedirgin eden bir durumu, çare bulması veya sadece sıkıntısına ortak olması için karşısındakine anlatmak, yakınmak, şikâyet etmek, şekva etmek, tazallüm etmek

  Yandaki evin gelini geceleri sabahlara kadar, sabahtan da akşama kadar sızlanıyordu. - Ayla Kutlu

[isim]

• Arsızlanmak işi

  Etraftaki çocuklar gene arsızlanmaya başladılar. - Osman Cemal Kaygılı

[nesnesiz]

• Arsızlık etmek

[isim]

• Rahatsızlanmak işi

[isim]

• Sabırsızlanmak işi

[nesnesiz]

• Sağlığı bozulmak, hastalanmak, rahatsız olmak

[nesnesiz]

• Sabırlı davranmamak, sabır göstermemek

  Kendisini çok beklettiğimi, geç kaldığımızı, tiyatro kapısında herkesin sabırsızlandığını söylüyor. - Adalet Ağaoğlu

[isim]

• Genel barış ve güvenlik için silah gücünü, silah kuvvetlerini azaltma veya büsbütün ortadan kaldırma

[nesnesiz]

• Silahlanmaktan vazgeçmek