[isim]

• Hindistan'ın Pencap bölgesinde yaşayan bir topluluk

[isim]

[eskimiş]

• Kaldırma, hükümsüz bırakma

• Arap harflerinin, basımda ve yazma kitaplarda en çok kullanılan türü

[isim]

• Büyü

[isim]

[din bilgisi]

• Hz. İsa'ya verilen adlardan biri

[isim]

• Öğüt

  Nasihatleri sonuna kadar dinler ve bitince hiç sesini çıkarmaz. - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

• nasihat etmek (veya vermek)
• nasihatte bulunmak

[sıfat]

• Büyülü

  Bu sihirli şarapla para, Garden Bar'da, Tanrı'nın gecesi su gibi akardı. - Ercüment Ekrem Talu

[sıfat]

• Büyülü

  Hakiki şiir, kelimelerinin lügat manalarından ziyade onların tılsım formülleriyle açılır sihirkâr bir bahçedir. - Asaf Halet Çelebi

[isim]

• Besi yapılan yer

[isim]

• Büyülenme

[sıfat]

[eskimiş]

• Açık ve düzgün (anlatış)

• Açık ve düzgün konuşma yeteneği olan

[zarf]

• Açık ve düzgün bir biçimde

  Sözleri daha fasih çıkarmak için hafif şapırtılarla oynayan kırmızı dudaklarına takılıyordu. - Peyami Safa

[isim]

[hukuk]

• Verilmiş bir yargıyı kaldırma, bozma

  Fesih kararı.

• Dağıtma, dağıtılma

  Parlamentonun feshi.

[isim]

[eskimiş]

• Dinî konularda öğüt veren eser

[nesnesiz]

• Büyülenmek

[isim]

• Öğüt veren kimse, öğütçü

  Birinci ciltte garip, kaçık, bön, saf gördüğümüz Don Kişot, ikinci ciltte nasihatçi, oldukça muvazeneli bir adam oluyor. - Ömer Seyfettin

[isim]

[eskimiş]

• El yazması eserini el yazısıyla kopya eden kimse

• Yazıları çoğaltma makinesi, teksir makinesi