[-i]

• Serin duruma getirmek, serinlik vermek

  Kış rüzgârı, uykusuzluktan kızaran gözlerini, işretten kuruyan dudaklarını serinletir. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

• Serinlik duymak

  Girin, oturun, dinlenin, serinlenin diye içeriye çağırıyor. - Tarık Buğra

[isim]

• Seraskerin görevi veya makamı

[zarf]

• Genellikle

  Şenlik pansiyonerleri de ekseriyetle iratları düzgün kimseler değildir. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

• Çoğunlukla

[isim]

• Sersemletmek işi

[nesnesiz]

• Sersem duruma gelmek

  Bekir ilk üç darbeden sonra büsbütün sersemledi. - Attila İlhan

[isim]

• Çekimser davranma durumu

[isim]

• Kansere dönüşme

[nesnesiz]

• Serin duruma gelmek, serinlemek, serinlik vermek

  Artık havalar serinleşiyor, kış geliyordu. - Refik Halit Karay

[isim]

• Serbestlemek durumu

[-i]

• Sergileme işini yaptırmak

[nesnesiz]

• Sergileme işi yapılmak

• Oynanmak

  Küçük Tiyatro'da iki bölümlük 'Çatıdaki Çatlak' sergileniyordu. - Adalet Ağaoğlu

[mecaz]

• Verilmek veya sunulmak

[isim]

• Sersemleşmek durumu

[isim]

[eskimiş]

• Başyazar

[isim]

[bitki bilimi]

• Gaziantep çevresinde genellikle şarap yapmak için üretilen, sofralık olarak da tüketilen, orta kalın kabuklu, siyah renkli, iri taneli bir tür üzüm