[isim]

[eskimiş]

• Kadınların sokakta yüzlerine örttükleri ince siyah örtü, nikap

  En büyük günahımız yüzümüzde bir peçe, sırtımızda bir çarşaf olması. - Aka Gündüz

[mecaz]

• Maske, sır, giz

  Bu düzme cadının peçesini kaldırmalıyız. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[sıfat]

• Yüzünü örtmek için peçe takmış olan

[isim]

• Yemekte giysiyi korumak, ağız silmek için kullanılan ince, yumuşak kâğıt veya kumaş parçası

  Çocuk, onu tepeden tırnağa şöyle bir süzüp üstü peçeteyle örtülü bir tabak uzattı. - Elif Şafak

[isim]

• VIII-XI. yüzyıllar arasında Türkistan'da, Güneydoğu Avrupa ve Balkanlarda yaşamış olan bir Türk kavmi

[sıfat]

• Peçetesi olan

[isim]

• Peçelemek işi

[-i]

• Bir şeyi örtmek

  Nasıl bir dirhem et bin ayıbı örterse bir kese akçe ondan da fazlasını peçeler. - Burhan Felek

• Gizlemek

• Uzaktan seçilmesin diye bir şeyin üzerine ağaç dalı, çalı vb. şeyler örtmek, alalamak, kamufle etmek

[isim]

• Peçelenmek işi

[nesnesiz]

• Peçeleme işi yapılmak

[sıfat]

• Yüzünü örtmek için peçe takmamış olan

[isim]

• Peçenek Türkçesi

[sıfat]

• Bu Türkçeyle yazılmış olan

[sıfat]

• Peçetesi olmayan

[sıfat]

• Bütün yanlarını kuşatan

  Çepeçevre dağlar arasında Manisa, akşamları morararak susar. - Peyami Safa

[zarf]

• Bütün yanlarını kuşatacak biçimde, fırdolayı

  Gazetelerle dergileri gözden geçirip bakanlıkla ilgili yazıları çepeçevre kırmızı kalemle çizerdi. - Necati Cumalı